QURAN SURƏLƏRİNİN TANIDILMASI


Mustafa İslâmoğlu ile ‘Kur’an Sûrelerinin Kimliği’ üzerine…

Mehmet okuyan Mustafa İslamoğlu
Mehmet Okuyan - Mustafa İslamoğlu
Mehmet OKUYAN
Bu sohbet, Hilal Televizyonu’nda, 5 Ramazan 1432/ 5 Ağustos 2011 tarihinde “İftar Saati” programından kısaltılarak iktibas edilmiştir.
Mehmet Okuyan: Sevgili kardeşlerim, biz hayatı Kur’an’la tanımaya, hayatı Kur’an’laştırmaya gayret eden insanlarız. Bunun için Kur’an’ı konuşmaya, Kur’an’la konuşmaya, Kur’an’ı konuşturmaya çalışıyoruz. Yakın senelere kadar mesaisi Kur’an olan çok fazla insan yoktu. Ama son 10 yılda burada yüreğimizi kabartacak güzel örneklerle karşılaşmış olmaktan derin bir mutluluk ve haz duyuyoruz. Kur’an’ı anlamak önemli bir ödev, ama aynı zamanda çok ciddi mesailer gerektiren bir iş… Sadece beyninizi değil, yüreğinizi de işin içine katmanız gereken önemli bir iş… Onun için boş zamanları değil, zamanın çok önemli bir bölümünü Kur’an’la ilgili bir meşguliyete ayırmazsanız Kur’an size, arzu edilen oranda dönmez. Hayatını Kur’an’a vermeyenler, Kur’an’dan hayat almayı beklememelidirler. O itibarla biz, hayatını Kur’an’a vermeye çalışan ve tam bir Kur’an adamı olma gayretiyle sizlerin yüreğimize misafir ettiğimiz, gönlümüze yazdığımız kıymetli dostumuzla, ağabeyimizle, hocamızla birlikte sizlere Kur’an merkezli bir sohbet etmeye gayret edeceğiz.
“Kur’an’ı konuşacağız” deyince bazıları yanlış anlıyor. Yani diyorlar ki, “Sadece Kur’an’la olur mu?” Sadece Kur’an’la olur iddiasında değiliz. Ama öyle bir pratik yaşıyoruz ki, bu hayatın içinde hiç Kur’an yok. Biz Kur’an’la başlatalım diyoruz. Onun hayata nasıl yansıtılacağı konusunda Hz. Peygamber’in örnekliğine elbette müracaat ediyoruz. Yazısını ortaya koyanlar, kitap üretenler, makale yazanlar, Kur’an diye bir derdi olanlar. peygambersiz bir din iddiasında elbette değillerdir. O itibarla biz Kur’an dediğimiz zaman, aynı zamanda Hz. Peygamberi de kastettiğimizi özellikle vurgulayalım. Kur’an, peygamberimizin yazılı kısmıdır desek, peygamberimize de canlı Kur’an ismini rahatlıkla verebiliriz. Bu itibarla ikisini birbirinin rakibi gibi değil, birbirinin tamamlayıcısı ya da birbirinden bağımsız anılmayacak iki önemli değer olarak gördüğümüzü özellikle ifade etmek isterim.
İlahiyat fakültesinde yıllardır Kur’an’ı öğrencilere anlatmak için özel gayretler sarf ediyorum. Zaman zaman mealin okutulması noktasında sıkıntılar çekiyoruz. Aldığımız cevapların önemli bir bölümü, meal okumaya başladık ama anlamadık şeklinde tecelli ediyor. Bu anlamadık sözünü duymamak ve Kur’an’la karşılaşan insanların onun engin dünyasıyla rahat buluşmasını temin etmek için “Kur’an’a giriş” anlamında bir kitaba şiddetle ihtiyaç vardı. Gerçekten hava kadar, su kadar şiddetle muhtaç olduğumuz bir kitaptı, Kur’an’ı anlamaya giriş ve onun sûrelerini tanıtan genel bir kitap. Bu anlamda Mustafa İslâmoğlu Hocamız, birkaç ay önce bana, böyle bir kitap hazırlığı içinde olduğunu söylediğinde yeniden doğmuş gibi sevindim. Çünkü meallerin karşısında sûreleri tanıtan bölümler olarak duran bölümler aslında sûreleri yeterince tanıtmıyor. Birkaç âyeti tanıtıyor, geri kalan âyetlerle ilgili bilgiler maalesef yer almıyor. İşte artık, “Kur’an Sûrelerinin Kimliği” adıyla, Mustafa hocamızın kaleme aldığı ve yeni çıkan bu eser üzerine konuşalım ve sizlere, bu eserin niçin/nasıl yazıldığını, hedefinin ne olduğunu hocamızın ağzından aktarmaya gayret edelim.

Kur’an Sûrelerinin Kimliği
Okuyan: Değerli Hocam! Bizim Kur’an’ın anlaşılması diye bir derdimiz var. Son yıllarda Kur’an halkaları da oluşmaya başladı; tahmin edemeyeceğiniz yurt köşelerinden insanlar artık öyle ağır, öyle içi dolu, öyle güzel sorular soruyorlar ki, sorunun içinde on tane âyet var. Yani sorumuzu Kur’an inşa etmeye başladı. Bunda sizin de çok önemli katkınızın olduğunu düşünüyorum. İnsanlar meali aldığı zaman artık, “anlamadım, kapatıyorum bunu”  dememeye başladılar. Şimdi onun bir başka aşaması, yeni çıkan “Kur’an Sûrelerinin Kimliği” kitabınız elimizde.  Ben bu kitabın da çok önemli olduğuna inanıyorum. Niçin? Çünkü hocam, 3 âyetlik bir sûre var, bakıyorsunuz onun tanıtımı yaklaşık yarım sayfa, 200 âyetlik sûre var onun tanıtımı da yarım sayfa. Olmadı, tanıtamadık demek ki. Bu büyük bir haksızlık. Okuyucu bıkıyor ve okumamaya yöneliyor.  Şimdi Kur’an Sûrelerinin Kimliği kitabını niye yazdınız?
İslâmoğlu: Bir defa Kur’an’a yeni başlamış birinin eline meali, şöyle bir kapağını açsa, ilk sayfayı çevirip Bakara 6’yı okudu diyelim: “Hiç şüphesiz inkâr edenleri uyarsan da uyarmasan da o tipler için ikisi de birdir; asla iman etmezler.” Şimdi eğer sabrı yoksa, ‘uyarsan da bir, uyarmasan da bir, fark etmez’ ise eğer ‘o zaman biz niye okuyalım da bir şeyler olsun’ deyip kapağını kapatır ve bir daha da açmaz.
Okuyan: Mustafa hocam, hele de o âyetin peşine bir de ‘çünkü’ koymazlar mı? “Çünkü, Allah onların kalplerini mühürlemiştir” dedik mi, bitti!
İslâmoğlu: O zaman, niye okuyacak ki? Niye dirilecek ki? Enfâl 24’ü okuyalım, Allah niçin davet ediyor? Hâşâ, Rabbimiz blöf mü yapıyor? Rabbimiz irademizi hiçe mi sayıyor?  ‘İsteyen iman etsin, isteyen küfretsin’ diye boşuna mı diyor? Yani hangisi doğru değil? İşte tam bu noktada, yeni başlayanlar için bir eser lazımdı. Bu eser de Kur’an’ın parçaları ve detayları hakkında değil çünkü detay daha sonra yapılacak iştir. Önce bütün hakkında bilgi lazım.
Bir şeye yaklaşırken önce bütününü uzaktan görürsünüz, yaklaştıkça uzaktan gördüğünüz bütün yavaş yavaş şekillenmeye başlar. Daha da yakınlaşırsanız, o bütün daha alt parçalara iner, bu sefer içini tanımaya başlarsınız yavaş yavaş. Aslında bu Allah’ın sünnetidir. Göz, zihin böyle çalışır, idrak böyle çalışır. Kur’an da böyle anlaşılır. Siz şimdi İstanbul hakkında benden bilgi istiyorsunuz veya İstanbul’a bir eve misafir oluyorsunuz, evin içinden hiç çıkmıyorsunuz, yiyor, içiyor evin içinde kalıp daha sonra şehirden çıkıyorsunuz. Sonra da ben İstanbul’a gittim diyorsunuz. Siz İstanbul’a gitmediniz, siz eve gittiniz. O evin içine girdiniz, bir daha çıkmadınız. Ben sorsam ki size, İstanbul’un nerelerini gezdin? Çamlıca tepesine çıktın mı? Aydos tepesinden baktın mı? Adaları seyrettin mi, Eyüp Sultan’a gittin mi, Ayasofya’yı, Sultanahmet’i gördün mü? Bunları sorarım. Cevabınız hayır ise, sen İstanbul’a gitmemişsin derim.
Şimdi bakın şehirlerden bahsediyoruz. Her şehrin meşhur olduğu bir şeyi var: Gaziantep baklava, Şanlıurfa kebap, Kayseri pastırma ile meşhur. Bir şehrin adı geçti mi “Oranın nesi meşhur?” diye sorarız hemen. Peki, bir sûrenin adı geçti mi, “O sûrenin nesi meşhur?” diye bir soru gelse, buna verecek bir cevabımız olmalı değil mi bir mü’min olarak? Mesela Fâtır Sûresi dedim ben. Hemen o muhteşem 10. âyet gelmeli aklınıza: “O’na sadece güzel sözler yücelir, o sözleri yücelten ise salih amellerdir.” Bir müftü, vaiz, imam, öğretmen veya Kur’an’a aşina bir mümine “En’am Sûresi neyden bahsediyor?” dediğinde, “hayvandan” derse, çok komik bir şey olmaz mı? En’am Sûresi eşittir “tevhid sûresi” diyebilmesi lazım.
Sûreler de şehirlere benzer. Neresini gezdin arkadaş? Bu şehrin gezilecek yerleri var. Gittin mi Kars’ın kalesine çıkacaksın, Ani Harabeleri’ne gideceksin. Doğubeyazıt’a gidince İshakpaşa Sarayı’nı göreceksin. Uzun Gölü görmeyen, Trabzon’u gördüm demesin. Bir kere teknik hususiyetleri var. Mesela ‘Kur’an’da adı peygamber adı olan kaç sûre vardır?’ sorusu teknik bir sorudur ama işin ilgilisinin bilmesi gerekir. Kur’an’da hamd ile başlayan kaç sûre vardır? Teknik bir sorudur ama hoş sorulardır bunlar. Kur’an’ın en kısa üç sûresi var, say bana dense inanın İhlâs diye başlar; yanlış. Sorsam 3 âyettir diyecek; hâlbuki 4 âyet.
Okuyan: Sevgili kardeşlerim, biri size Kur’an ile ilgili bir şey sorduğunda bilmiyorum durumuna düşmemeniz için, Kur’an sûreleriyle yakından tanışık ve barışık olun. İşte bu iradenizi, sizi maksada daha kısa yoldan götürebilmek için hocam, nefis bir eser kaleme aldı; Kur’an SûrelerininKimliği. Kur’an sûrelerinin aslında size ne vermek istediğini çok özel cümlelerle ortaya koydu. Bunu satır satır okuyan biri olarak söylüyorum, bu kitapla bir an evvel tanışmalısınız. Çünkü bu kitapla tanışmanız sizi bir adım sonra Kur’an’la tanışmaya götürecektir. O itibarla, Kur’an’ı tanıma noktasında size nefis bir yol haritası olacağını düşündüğüm bir kitabı tanıtmak, size bu kitapla buluşmanızın ne kadar önemli olduğunu hatırlatmak için bu cümleleri ifade ediyorum. Bir hususiyetini daha size söyleyeyim, bu kitap hayatını Kur’an’a vakfetmiş bir insanın kitabını da vakfetme anlamında önemli bir örnektir. Bu kitap, satışından yazarına akar gelsin diye yazılmadı. Ben şahidim, kitabın ön sözünü okuduğunuzda siz de şahit olacaksınız, bu kitap Akabe Vakfı’na vakfedildi. Ne kadar basılırsa, ne kadar çok insan bu kitabı eline alır ve ne kadar büyük bir ekonomik değer söz konusu olursa, o ekonomik değer vakfa ait olacak. Daha bereketli bir okumayla yüzleşeceğinizden emin olabilirsiniz.
İslâmoğlu: Özür dilerim Mehmet hocam, şunu da ilave edelim, Kur’an Sûrelerinin Kimliği adlı tamamını vakfettiğimiz bu eserin gelirleri de inşallah Kur’an’ın anlaşılması için yeni bir müessese projesinde kullanılacak. Bu kitaptan elde edilecek gelir şimdiden projelendiriliyor. Müjdeyi vermiş olayım.

Okuyan:
 Zincirleme bir hayır köprüsü devam ediyor yani, Allah mahcup etmesin inşaallah. Değerli hocam, ben bu kitapla ilgili teknik bir şey daha söylemek istiyorum kardeşlerime. Ne okuyacaklarını daha önceden bilmiş olsunlar. Her sûreyle ilgili 3 temel başlığı var bu kitabın.
Sûrenin ismi nedir? Şimdi sûrelerin standart ismini bile çoğu Müslüman bilmiyor. Adama Mü’min Sûresi’nin bir adı da Ğafir’dir deyince cin çarpmışa dönüyor; Fâtır Sûresi’nin bir adı da Melâike Sûresi deyince çarpılıyor adam. Bu konuda çok nefis bilgiler veriyor.
Sûrelerin iniş yeri ve zamanı? Bu kitapta bu iki soru da cevabını buluyor. Siz bir sûrenin nerede, ne zaman, hangi şartlarda indiğini bilmezseniz sûre size iyi konuşamaz, siz de sûreyle iyi konuşamazsınız. Ara ara sûrelerin, nüzul sebeplerine de işaret edilmiştir. Elbette bu bir tefsir değil, her sûrenin içerisindeki her âyetle ilgili ya da nüzul sebebi olan her âyet burada detaylandırılmadı. Ama sûrenin genel olarak Mekkî midir, Medenî midir; Mekkî ise Mekke’nin hangi yıllarında indirilmiştir, bu soruların cevabını bilirseniz sûreyi daha kolay ve daha rahat anlarsınız.
En önemlisi bu “Sûrenin konusu nedir?” sorusunun cevabını bulması. Sûrenin bir tane konusu olmaz, kısa sûrelerde bile birden çok konu gözümüze çarpıyor ki, 100 âyetlik, 150 âyetlik sûrelerde birden çok konular var. Biraz önce hocam, En’am Sûresi denince ‘hayvanlar’ diyerek işi geçiştirirseniz, 5-6 âyetten söz edersiniz. Geriye kalan 150’den fazla âyet güme gider. O itibarla bu kitapta, her sûrenin temel konuları sizin zihninize getiriliyor. Bakara’da kaç tane ana konu varsa, bu konular size hatırlatılıyor. Berceste âyetler seçiliyor, o âyetlerden sûreyi tanıtıcı genel bilgiler aktarılıyor. Kur’an’a yönelme noktasında iyi bir mesafe kat etmiş olarak, iyi bir alt yapı almış olarak, iyi bir Kur’an okuru olacağımızı müjdelemiş olayım.
Değerli hocam, kitabın sahibinin yanında konuşmak da çok şık olmaz, ama benim eksik bıraktığım bir şeyler varsa sizin tamamlamanızı isterim.
İslâmoğlu: Şu andan itibaren kitap artık benden çıktı; ben onun sahibi değil, okuruyum. Zaten kitap vakıf olduğu için, sahibi de vakıf olmuş oldu.
Efendim, mü’min kişi, bir sûre anıldığı zaman, mesela, Enfal Sûresi, yekten Bedir Sûresi diyebilmeli. Âl-i İmran Sûresi deyince, yekten, Uhud Sûresi diyebilmeli. Bunu diyebilmeli. Bunu dediğin zaman ben onun siyer okuduğuna inanırım, yoksa inanmam. Siyerin bir numaralı kaynağı Kur’an’dır.
Mesela, Kur’an’da bazı berceste âyetler vardır. Kur’an’ın içinde bir tektir. Mesela bir adam sordu, ‘fıtrat âyeti diye bir âyet varmış, nerede bu âyet?’ Fıtrat âyeti, tüm Kur’an’da bir yerde gelir. Rum Sûresi’ni, ‘Bizans Sûresi’ diye anlarsa bu adam fıtrat âyetinin Rum Sûresi’nin 30. âyeti olduğunu nerden bilsin? “Emanet âyeti” deyince Ahzab 72 diyebilmeli. Nur âyeti deyince Nur 35 diyebilmeli.
Okuyan: Âyete’l-Kürsî?
İslâmoğlu: Hem de ne âyet… Âyet ama sûreden gönüllü. Nur âyetini müstakil olarak al, zaten alınmış. İbn-i Sina bir kitap yazmış. Gazzali bir kitap yazmış. Bir tek âyete, bir sürü insan kitap yazmış. Kur’an’da bir âyet var, Allah Rasulü’nün ahirette ümmetinden şikâyet edeceği. Şimdi siz, Furkan Sûresi 30, demelisiniz bir kere.
“Biz, kulumuza şah damarından daha yakınız.” Kâf 16. âyet bu. İnsan tabir caizse, bu âyetle çarpılmalı.
Esasında Rabbimizin, söylediği her şey birbirinin aynı değil. Bunu anlayalım… Bunu ulema da ittifakla kabul etmiş zaten. Her âyet taşıdığı mana açısından aynı değerde değil. Bazı âyetler vardır ki, Firavun’un sözünü naklederler. Âyettir, tamam. Âyettir, ama şeytanın sözünü nakleder âyet. Resmen şeytandan iktibas yapıyor yani. O da âyettir. Ama öyle âyet de vardır ki, orada sadece Rabbimiz konuşur, hatta kâinatı konuşturur, hatta öyle bir konuşur ki, levhaya yazar onu. Onu yüreğe nakşeder. İşte, Secde 17. âyet. Cennet konusunda Kur’an’da bine yakın âyet var. Fakat Cennet konusunda bir âyet okuyacak olsam ben ilk onu okurum: “Orada bir cennetlik mü’mini hangi sürprizlerin beklediğini hiç kimse asla bilemez.”
Okuyan: Hocam, biraz tebessüm edelim diye burada bir anekdot anlatmak istiyorum. Bizim Trabzonlu biri Cennet âyetlerini okuyunca demiş ki, “bu cennet âyetleri benim çok fazla dikkatimi çekmiyor.” “Niye?” diye sormuşlar. “Cennette, ırmaklar, yeşillikler, bahçeler var” demişler. Adam, “Burada ben bıkmışım ırmaktan, yeşillikten” demiş. “Her taraf dağ, yemyeşil, biz güneş görmüyoruz”, deyince; bu âyeti okumuşlar o adama. Bitti işte, cevap bu. Yöresel motifler olsa da evrensel mesaj daima var. Buyurun, devam edelim isterseniz hocam.
İslâmoğlu: Yani, Kur’an’da öyle şeyler var ki, işte Kehf Sûresi. Bu sûrede tam beş adet kıssa-mesel var. Bunlar Ashab-ı Kehf, Ashab-ı Rakîm, zengin-yoksul, Âdem-iblis, Musa-âlim kul, Zülkarneyn: iktidar-bilgelik erki kıssa-meselleri. Bu beş kıssa-mesel arasında ortak bir nokta var. Onu bilmeden bu sûreyi tanımış olmazsınız.
Kehf Sûresi’ni konuşuyoruz madem, ondan gidelim: Bu sûredeki 5 kıssa-meselin ortak noktası mahlûkatla ilgili tüm hakikatlerin çift boyutluluğunu gösterir bu beş kıssa-mesel. Bir yanda Ashab-ı Kehf vardır öbür yanda Ashab-ı Rakîm. Yani bir yanda yaşamak için bedel ödeyenler, öbür yanda onların ödediği bedeli istismar edip ‘rakama’ çevirmek isteyen rakamcılar. Bu ikisi arasındaki farkı verir. Bahçe sahibi kıssası, Allah yokmuş gibi konuşmakla konuşmamak arasındaki farkı verir. Âdem-İblis kıssası: Hatasını itiraf etmek ile hatada ısrar etmenin farkını verir. Musa-âlim kul kıssası, hakikatin zahir ve batın olarak iki boyutunu verir. Kulun baktığı yerden şöyle görünen Allah’ın baktığı yerden öyle görünür. Zülkarneyn kıssası, ahlaksız güç ile ahlaklı güç arasındaki farkı verir. Bunları bilmeden sûreyi nasıl tanırsınız?
Okuyan: O zaman tanırsınız sûreyi.
İslâmoğlu: Azizim, Paris’i, Londra’yı, Çin Seddi’ni, Washington’u görmeden ölmeniz, hiçbir şey kaybettiğiniz anlamına gelmez. Ama, Kur’an’dan bir âyeti görmeden giderseniz, bundan daha büyük bir kayıp yoktur şu hayatta. ‘Ya Rabbi, benim bu âyetten haberim yoktu…’ ‘Nasıl haberin yoktu, hiç mi Kur’an görmedin?’ ‘Ne münasebet, hep elimdeydi ey Rabbim.’ ‘O zaman okumadın mı?’, ‘Ya Rabbi, ben hafızım.’ ‘Nasıl olur da sen bu âyeti bilmezsin?’ derse yüzümüz kızarmaz mı? İşte Kur’an Sûrelerinin Kimliği aslında bunu veriyor. Nesi meşhur bu sûrenin? Talak Sûresi’nin nesi meşhur? Mücâdele diye bir sûre var Kur’an’da. Kur’an’da varlığı bile insanı rahatlatan bir sûre. Demek Kur’an’da böyle bir sûre mi var? Yani ‘hakkını arayan kadın sûresi’.
Okuyan: Hem de kime karşı? Peygambere karşı. Şimdi biz, kadınla ilgili neden boynumuz bükük dururuz? Neden elâlemin yanlışlarını savunmak zorunda kalırız?
İslâmoğlu: Bir gayrimüslimin bu konuda söyleyecek nesi var? Mesela Nisa Sûresi. Rum Sûresi 22’yi ne yapalım? Dolayısıyla birçok zaman lazım oluyor, bir yerde görüyoruz. Kur’an’ın vurgusu adalete, hakkaniyete, mensubiyete değil. Hakkaniyeti öne alması, yani takvayı, sorumluluk şuurunu bir numara olarak ilan etmesi… Üstünlük ölçüsü budur. Gerisini geçin. Kalanların tamamı kuruntudur.
Okuyan: Harika bir kitabımız var da farkında değiliz.
İslâmoğlu: Dolayısıyla bu âyetler, bizleri heyecanlandırmalı. Allah aşkına! İnsan böyle bir âyet buldu mu, evinin damına çıkıp, “Hey Millet! Bakın ben ne buldum?” diye haykırası geliyor. İçi içine sığmıyor. Ben de okuyorum, inanın yeni keşfettiğim âyetler oluyor. Hesapta meal yaptık, tefsir yaptık. İnanın benim gözüme yeni göz kırpan, ben buradayım diyen âyetler var. Ben bu kitabı yıllardır arıyorum, ben bu âyeti görmemişim. Ama azizim, biliyor musun, aradığınızda o da sizi arıyor. Aradığınızda, o sizi arıyor, o sizi buluyor. Kendisini gösteriyor, orada yanıp yanıp sönüyor.
‘Kur’an’ın sûreleri şehirlerdir’ dedim, bu şehirlerin mahalleleri var; âyetler. Sokakları var; kelimeler. Bu sokakların evleri var; harfler. Siz şimdi, evlerle, sokaklarla, uğraşıyorsunuz ama şehirleri bir bütün halinde bilmiyorsunuz. Şehirlerin kimliğini bilmiyorsunuz, oysaki o sokak sokak yer almaz, ev ev hiç yer almaz. Onu harita bütünlüğü içinde baktığınızda sadece şehir olarak görürsününüz. O şehrin şimdi havası nasıl? Kışın Kars’a giderken paltonuzu, İzmir’e giderken pardösünüzü alırsınız. Kur’an’ın sûrelerine giderken de, hangi iklime gireceğinizi bilmeniz lazım. Yürek ikliminizi ona göre ayarlamanız lazım. Mesela, Kıyamet Sûresinde yer gök oynayacak. Yürek iklimini ona göre hazırla. İklime hazırlıklı girdiğinizde o iklim sizi çarpmaz. Yoksa çarpar ve yıkılırsınız.
Okuyan: Muhterem Hocam, değerli vaktinizden bize vakfettiğiniz için teşekkür ediyorum. Değerli kardeşlerimizden de ömürlerini ibadet tadıyla bereketli ve hayırlı bir şekilde yaşamalarını diliyorum.
KUR’AN HAYATA DEĞER KATIYOR. BİZE, HAYATIN, ÖLÜMÜN, DÜNYANIN, AHİRETİN, İNSANIN, TABİATIN, YERİN, GÖĞÜN, SUYUN, TOPRAĞIN… YARATILIŞ MAKSADINI SUNUYOR.
HAYATINI KUR’AN’A VERMEYENLER, KUR’AN’DAN HAYAT ALMAYI BEKLEMEMELİDİRLER.
KUR’AN DİYE BİR DERDİ OLANLAR, ELBETTE PEYGAMBERSİZ BİR DİN İDDİASINDA DEĞİLLERDİR.









Комментарии

Популярные сообщения из этого блога

Глава четвертая Служба пограничных нарядов

Наставление по охране государственной границы (пограничный наряд)

Глава вторая Основы охраны государственной границы пограничными нарядами