Kürt Meselesi Ve İslam


Kürt Meselesi Ve İslam

By svp7 - Posted on 23 October 2011
KÜRT MESELESİ VE İSLAM
Yıllardır üzerine fikir yürütülen bir mesele olarak yazılan, söylenen şeylerin sayısı o kadar artmıştır ki bu fikirler meseleyi çözmekten çok işin içinden çıkılamaz, karışık hale getirmiş izlenimi uyandırmaktadır. Meselenin temel dinamiklerinin kısa açık ifadelerle tespiti durumun anlaşılmasını ve nihai çözüm fikirlerine ulaşılmasını kolaylaştıracaktır.
1. Tespit : Sorun var mı?
Bir yanda onlarca yıldır şehit olan yüzlerce gencecik insan, geride yetim kalan gözleri yaşlı çocuklar, dul eşler, bağrı yanık analar; öbür yanda, yoksulluk ve şiddetin içinde çaresiz ve umutsuzca ömürleri tükenen insanlar…
Bir yanda batı karşısında geri kalmış İslam aleminin lider olma potansiyeline sahip Türkiye’yi dünyanın sayılı ekonomik güçleri, müreffeh toplumları arasına sokabilecek yüzlerce milyar dolarlık ekonomik kayıplar, diğer yanda yalnız ekonomisiyle değil yaşayış biçimiyle de İslam’ı dünyaya örnek olarak tanıtacak bir toplumun her gün şiddet, anarşi, saldırı, baskın, gösteri, ölüm haberleriyle tahammül sınırlarının tükenmesi ve hayata bakışının karamsarlaşması…
Ateş olmayan yerden duman çıkmaz misali ortada sorun olduğu aşikar. Toplumun maddi, manevi imkanlarını kurutan, kangren olma noktasına gelen, gelişmeye ayak bağı olan bu sorunun daha fazla zaman kaybetmeden çözülmesi gerektiği ortadadır.
2. Tespit : Hastalığın sebeplerinin teşhisi.
Yapılan konuşma ve uygulamalara bakılarak terör yapanların nihai hedefi milliyet esasına dayanan özerk veya bağımsız bir devlet kurulması olduğu görülür.
Batıdan dünyaya yayılan milliyetçilik düşüncesi Osmanlı devletinin dağılmasının temel sebeplerinden biri olmuştur. Başlangıçta Osmanlı devleti milliyetçilik fikri yerine Osmanlıcılık veya İslamcılık fikirlerini kabul etmişken Anadolu dışındaki bütün topraklarını kaybedince farklı din ve milliyet unsurlarının da büyük kısmı elden çıkınca Batılı emperyalist devletlerin sürekli faaliyetleri sonucu milliyetçilik görüşü Türkler arasına, devlet adamlarına aşılanmış ve böylece milliyetçilik esasına dayanan yeni bir devlet kurulmuştur.
Bu süreçte Müslüman ve gayri Müslim toplumların büyük kısmı Osmanlıdan kopmuş ve yeni kurulan Türkiye’nin içinde sayı itibarıyla büyük bir topluluk teşkil eden tek unsur olarak Kürtler kalmıştır.
Dine bağlılıktan dolayı Kürtler arasında millet anlayışı yerine ümmet anlayışı hakim olmuştur. Bu yüzden gerek Çanakkale savaşları, gerekse Kurtuluş mücadelesi döneminde Kürtler, Türklerle beraber hareket etmiş ve ayrılık durumu yaşanmamıştır.
Fakat yeni kurulan devletin temel fikri olan milliyetçilik düşüncesiyle dini ve farklı milletleri inkar ve asimile politikası sonucu yaşanan acılar bu meselenin ortaya çıkışını hızlandırmıştır. O kadar ki milliyetçilik fikri Kürtler arasında o kadar zayıfken bu yanlış devlet politikaları sonucu başka sebeplerin de kolaylaştırıcı etkisiyle insanlarda zorla milliyet tarafgirliği ortaya çıkarılmıştır. Kürt isyanları incelendiğinde bunların milliyet duygusundan değil özellikle din aleyhindeki uygulamalardan kaynaklandığı görülür. Bir çok Kürt alimi Kürtlerin kaderinin ve menfaatinin Türklerle beraber olduğunu savunmuştur.
İslamın kuvvetli ümmet anlayışının dini eğitimin engellenmesiyle ortadan kaldırılması ve sindirme uygulamaları terör yapanların taraftar bulmasını kolaylaştırmıştır. Bu yüzden terör yapılanması fikir planında dinsiz bir cereyan olup milliyet düşüncesinin esas almıştır. Çünkü din duygusu izale edilmeden bir müslümanın başka bir müslümanı öldürmesi söz konusu olamaz.
Batılı sömürgeci devletler işgal ve sömürgeleştirmeyi kolaylaştıran basit ve etkili yöntem olan parçala, küçült ve yut yöntemini özellikle İslam coğrafyasında başarıyla uygulamışlardır. Bu yüzden etnik milliyetçilik ve mezhep ayrılıklarını sürekli desteklemektedirler. Bu durum, İslam coğrafyasını kontrol etmeyi kolaylaştırdığı gibi güçlü bir İslam devletinin kurulmasını engellemek ve İslam ülkelerinin ortak menfaatler için beraber hareket etmelerini önleme amacını da taşır.
İşte terör sorunun arka planında bu gerçek de yer almaktadır. Bütün ayrılıkçı fikir ve hareketler desteklendiği gibi terör meselesi de bölgede menfaatleri olan Amerika ve İsrail başta olmak üzere Avrupa devletlerinin de gizli ve aşikar desteği söz konusudur. Fakat mesele fikir ve uygulama planında adil bir çözüme kavuşturulursa dış destekler ne kadar olursa olsun sorun büyük ölçüde bitecektir.
Demek ki sorun islamın toplumdan koparılması ve yerine her iki tarafta da milliyet düşüncesinin konulması olmuş, yukarıda zikredilen uygulamalar da bu sorunun derinleşmesine sebep olmuştur.
Netice : Farklılıkları olan insanların bir arada yaşayabilmeleri için bir ortak nokta olması gerekir. Bu durumdaki tek ortak nokta ise din duygusudur. İslamın prensipleri zaten ayrılığı değil birliği esas alır. Esas milliyet, İslam milliyetidir yani ümmet anlayışıdır. İslamda Allah’ın ipine sarılın ve ayrılığa düşmeyin, birlik olun düşüncesi esastır. Fakat farklı dil ve renkler de Allah’ın yarattığı bir zenginliktir. Buna göre farklı millete mensup da olsa Müslüman bir insan, dini yaşayışı engellenmemek ve kültürel yaşayışına saygı duyulmak şartıyla devletine karşı gelemez. Dini ve kültürel yaşayıştaki sorunlar yüzünden cinayet işleyemez. Haksız uygulamalar karşında yanlışları cesurca söyler, hapis ve ölümü göze alarak yanlış uygulamalara karşı doğruları savunur. Ama cinayet işleyip kaosa, fitneye sebep olamaz. Çünkü devletin, hükümetin yaptığı yanlışın cezasını masum bir müslümandan alamaz. Mümin, müminin kardeşidir.
Kısacası, hakim bir milletin kurduğu devlette yaşayan diğer mümin milletler kendi dil ve kültürlerinin kabulü ve korunması ve dini yaşayışın engellenmemesi şartıyla bir arada yani tek devlette yaşayabilirler. Nitekim Osmanlıda böyle olmuştur.
3. tespit : Meselenin temelinde din ve milliyet düşüncelerindeki uygulamaların yer aldığı açıktır.
4. Tespit : Din ve milliyet düşüncelerindeki yanlış uygulamalar neticesinde filizlenen bu meseleyi başka durumlar da besleyerek gelişmesini sağlamıştır.
Bunların temelinde bölgenin sosyo-ekonomik yapısı yer alır. Esas sebep olmamakla birlikte yoksulluk ve aşiret yapısının var oluşu bölge halkından terör yapanlara destek gitmesini kolaylaştırmıştır. Zira bir iki kişi binlerce kişiyi yönlendirici bir güce sahiptir.
Bunun yanında bu işten menfaatleri olanlar da işin çözülmesini istemezler. Bunlar da iki kısma ayrılır. Birincisi bölgede çıkarı olan dış güçler. İkincisi her iki taraftan da bu işten maddi çıkar sağlayan kişiler.
Çözümün Aşamaları
Bu tespitlerin ışığında bu durumun iki çözüm şekli ortaya çıkmaktadır. Birincisi, beraber yaşamayı devam ettirecek bir çözüm. İkincisi, özerklik veya tamamen ayrılık.
Çok açıktır ki her iki taraf için de İslami açıdan bakıldığında Müslüman duyarlılığı olan insanlar için Allah’ın emirlerinden dolayı ayrılıkçı bir çözüm söz konusu olamaz. Demek ki ayrılıkçı çözüm isteyenlerin İslami düşüncesi olduğu söylenemez ya da cehaletten dolayı yani İslam’ı bilmemekten dolayı yanılmaktadırlar.
İkinci çözüm şeklinin islami yönü yanında insani açıdan da büyük zorlukları olacağı bellidir. Çünkü ister doğru olduğuna inanılarak ister mecburiyetten olsun özerklik ya da bağımsızlık şeklindeki çözümde bunun nasıl yapılacağı çok belirsizdir ve kendi içinde ayrı bir çatışma sebebi olacağı kesindir. Çünkü bölgedeki nüfus yapısı dikkate alındığında belli bazı iller (Diyarbakır, Bitlis, Van çizgisi ve altındaki sınır illeri) haricinde karışık bir yapı arzeder. Türk, kürt, arap, ermeni, süryani unsurların beraber yaşadığı bölgelerin durumu bir yanda, öte yanda bölgedeki su kaynaklarının ve verimli bölgeler gibi stratejik unsurların bölüşümü meselesinde anlaşmazlıklar çıkacağı aşikardır. Nüfus durumu, yapılan fiziki yatırımlar, coğrafi kaynaklar ve coğrafi bütünlük gibi meselelerden dolayı hiçbir hükümet devlet adına bu konuda fazla cesaretli adımlar atamaz. Ayrıca nüfus dengeleme için yapılacak mübadele işleri düşünüldüğünde insani açıdan da tam bir çıkmaz durumu söz konusu olacaktır. Üstelik belki doğu ve güneydoğudaki pek çok ilden daha fazla nüfusa sahip İstanbul İzmir, Ankara gibi batı şehirlerinin etnik yapısı da ayrı açmaz olarak ortaya çıkacaktır.
Her iki millet için ve islam ve müslüman dünya için en doğru ve faydalı çözüm beraber yaşama temeline dayalı olan çözümdür. Bu ise hem doğru olması bakımından hem de uygulanabilir olması bakımından mümkündür. Sonuç alınıp alınmaması uygulayıcıların kararlılığı ve gücüne, aynı zamanda ihsan-ı ilahiye bağlıdır. Biz aklımızı kullanarak doğru olanı yapmak durumundayız. Neticede kaderde ne varsa o yaşanacaktır. Niyet bizden netice yüce Allah’tandır.
1. Adım : Devlet bütün yerel kimlikleri ve inançları kabul eden ve saygı duyan, koruyan ve sahip çıkan bir yapıya kavuşturulmalıdır. Eskiden yapılan yanlışlar düzeltilmeli, izleri silinmelidir. Böylece terörün propaganda olarak kullandığı kültürel ve dini hakların engellendiği bahanesi ortadan kaldırılmış olacaktır. Bu özgürlükçü uygulamalar aslında batıda olduğu gibi bir mesele olmamış olsaydı da insani olarak toplumumuzun her kesimi için gereklidir.
2. Adım : Sorunun temelinde cehalet de olmakla beraber bu cehaletin niteliği önemlidir. Çünkü bu işe yüksek tahsil yapan birçok kişinin de katıldığı, destek verdiği bilinmektedir.
O halde resmi eğitim yukarıdaki esaslar temel alınarak yeniden düzenlenmeli, özellikle maneviyat eğitimi konusunda önyargılardan uzak ciddi ve düzenli eğitim uygulamaları yapılarak inançlı nesiller yetiştirilmelidir. Bilhassa o bölgeden çıkıp beraber yaşamayı dile getiren Said Nursi gibi din alimleri tanıtılmalı ve eserleri okutulmalıdır.
Eğitim dili meselesi ise en çetrefil konu olmakla beraber orta bir çözüm yolu bulunabilir. Buna göre herkes anadilini öğrenme ve kullanma hakkına doğal olarak sahiptir. Fakat ortak bir devlete sahip olma ve bunun devamı için resmi dilin de öğrenilmesi gerekir. İki dili öğrenmek eğitimi zorlaştırmaz. Buradaki asıl sorun yerel dilin okutulduğu okulların bulunduğu coğrafyanın zamanla sahiplenilmesi veya sınırları az çok belirecek olan coğrafyada ayrılmak düşüncesinin kuvvet bulma ihtimalidir. Belki bu meselede belli derslerde veya belli sınıflarda ana dilde eğitim yapılması ve resmi dilin de beraber öğretileceği bir çözüm bulunabilir.
Böyle bir uygulamanın ülkeyi bölücü ve ayrıştırıcı değil tersine insani ve islami bir durum olduğu bu konudaki hassasiyeti olan kesimlere anlatılabilir. Çünkü biz de bir Türk olarak başka ülkelerde yaşayan Türklerin yaşadıkları devletin şartları da dikkate alınarak Türkçe eğitim almalarını isteriz. Dolayısıyla herkes için aynı düşünce geçerlidir. Bizim haklarımız verilsin başkalarının hakları önemli değil düşüncesi birlikte yaşama anlayışıyla bağdaşmaz.
3. Adım : Sefalet önemli bir sorun olmakla beraber belirleyici olmadığı malumdur. Çünkü bölge halkında ortaya çıkan yanlış düşünceler zengin kesimdeki insanlarda da görülmektedir. Her iki tarafta da iki toplumun binlerce yıllık ortak tarihi, kültürü, coğrafyası olduğu, beraber kardeşçe yaşanıldığı düşüncesi anlatılmalıdır. Geçmişte yapılan bazı yanlışların bütün bir toplumun fikri olmadığı, din konusunda benzer şekilde yanlışların Türk toplumuna da yapıldığı anlatılarak önyargılar izale edilmelidir. Bu düşüncenin benimsetilmesinde medyanın gücünden yararlanılabilir. Bu amaçla, yazılı ve görsel medyada planlı bir şekilde düzenli olarak bu fikirler anlatılmalıdır. Burada anadilde medya organları oluşumuna imkan tanınmalı ve her iki dilde de aynı zihniyet eğitiminin düzenli olarak yer alması sağlanmalıdır. Ayrıca yanlış fikirlerin izlerinin silinmesinde okullarda öğrenciler yanında belli aralıklarla yapılacak veli toplantılarıyla ve halk eğitim imkanlarıyla yetişkinlerin de bilgilendirilmesi gerekir.
4. Adım : Bölgenin sosyo-ekonomik yapısının değiştirilmesine yönelik adımlar atılmalıdır. Çünkü özellikle aşiret yapısı hem manevi olarak hem de ekonomik olarak binlerce insanın tek kişinin kontrolünde olmasını sağlayarak teröre desteği kolaylaştırmaktadır. Bu anlamda daha küçük aile ve akrabalık yapısını geliştirecek, bireyselleşmeyi sağlayacak sosyal, kültürel ve toprak reformları yapılmalıdır. İster toprak yoluyla, ister sanayi imkanları yoluyla belli bir iş ve gelirle hayata bağlanan insanların farklı yönelimlerinin olması iyice zorlaşır.
Ayrıca, köylünün kendi toprak imkanlarına belli ölçüde kavuşturulması yanında şehirleşme ve sanayi imkanlarıyla işsizlik sorunu azaltılarak bölgenin insan gücü üretime yönlendirilmeli, böylece bölge, ülkenin imkanlarını yutar olmaktan çıkarıldığı gibi aynı zamanda artı üretim olarak ekonomiye katkı sağlayacaktır. Bunun için bölgenin orta kesimlerinde(Diyarbakır, Batman, Bitlis illeri çizgisinde) sanayi imkanları arttırılarak hem bu illerdeki hem çevre illerdeki insanlara iş ve şehir imkanları sunularak hem ekonomik kalkınma hem de sosyal yaşam değişimi sağlanabilir.
5. Adım : Bölgenin siyasetteki temsil kabiliyeti arttırılmalıdır. Bunun için farklı düşünceleri(dini, sağ ve sol anlayış gibi) temsil eden ve radikal olmayan birkaç siyasi yapı teşkili sağlanmalıdır. Böylece bölge halkının bir siyasi görüşün tekelinde kalması önlenebilir.
6. Adım : İçeride bu olaylardan maddi, siyasi veya başka herhangi bir menfaati olanlar tespit edilerek etkinlikleri ortadan kaldırılmalıdır.
7. Adım : Silahlı mücadele profesyonel ekiplerle daha etkin hale getirilerek özellikle silahlı eğitim yapılan komşu ülkelerdeki faaliyetler ya siyasi yolla ya fiilen bitirilmelidir. Ayrıca sınırda 3-5 km. lik bir insansız alan oluşturulup buraya giren her canlının ateş altına alınacağı duyurularak böyle bir uygulamayla dışarıdan silah ve eleman girişi sıfırlanmalıdır. Bunun için arazi şartlarına göre insansız alanın uygun yerlerine topçu atışı, uçak veya helikopterle alana giren her şeyin yok edilmesi sağlanabilir. Sınır karakollarından fiziki şartları zayıf olanlar yenilenmelidir. Mevkisi uygun olmayanlar yani çevresindeki yüksek tepelere yakın olup tepelerden ateş altına alınması kolay olanlar ise yüksek yerlerde daha uygun yerlere taşınmalıdır. Bölge askeriyelerinde özellikle sınırdaki askeri nöbetlerin çok ciddi tutulması sağlanmalıdır. Bunun için gerekirse yarım saatlik kısa ama etkili nöbet uygulamalarıyla ve özellikle profesyonel askerlerle gelişmiş teknolojik imkanların yardımıyla sınır güvenliği gece ve gündüz tam olarak sağlanmalıdır.
Dışarıdan silah ve eleman girişi sıfırlanma noktalarına indirildiğinde yapılacak saldırı eylemleri de zorlaşacak ve bölge halkı da düşünce itibarıyla desteğini yavaş yavaş çekeceği için zayiatlar da azalarak örgüt tükeniş yoluna girmiş olacaktır.
8. Adım : Meselenin dış destekleri kesme konusunda diplomatik olarak yapılabilecekler yapılmaya devam etmelidir. Fakat bu dış destek meselesi sorunun çözümünde belirleyici değildir. Azaltılmasının tabii ki faydası vardır. Fakat esas yapılacak işin ülke içinde atılacak adımlar olduğu muhakkaktır.
Bu uygulamalar yıllar içinde kararlı şekilde uygulanırsa teröre destek yavaş yavaş azalacak, bir süre sonra bitme noktasına gelecektir. Belki sadece adı kalıp niteliği değişerek toplumsal düzeni bozucu küçük marjinal grupların eylemi şekline dönüşerek fiilen bitmiş olacaktır.
http://www.islamisite.com/




Комментарии

Популярные сообщения из этого блога

Глава четвертая Служба пограничных нарядов

Наставление по охране государственной границы (пограничный наряд)

Глава вторая Основы охраны государственной границы пограничными нарядами