2010 yılında İlker Başbuğ MİT Müsteşarına “Orduya sızmalar arttı” derken; MİT Müsteşarı: Paşam bu zavallı yaşlı adamdan ne istiyorsunuz? diye yanıt vermiştir.
Çiçek: Onların FESTÖ sevgisi aynı süreçlerin ürünü
2010 yılında İlker Başbuğ MİT Müsteşarına “Orduya sızmalar arttı” derken; MİT Müsteşarı: Paşam bu zavallı yaşlı adamdan ne istiyorsunuz? diye yanıt vermiştir.
Nurzen Amuran: FETÖ küresel destekle oluşturulan bir terör örgütü. MİT’in Susurluk raporu eklerinde 19. 04. 1980’de bir Nur toplantısında; Gülen’in birkaç gün içersinde atılım hareketi başlatacağını,bu hareket için hemen hemen her ilde liderlerin tespit edildiğini, “İran’daki İslam harekatının Türkiye’de de böylece başlamış olacağını dile getirdiği” belirtiliyor. Benzer istihbari bilgiler o kadar çok ki. Buna rağmen yetkililer neden ciddiye almadı ?
Dursun Çiçek: Uluslararası ilişkilerde sık sık vurgulandığı gibi devletlerin vicdanı yoktur. Sadece çıkarları vardır. İstihbarat örgütleri de bu ilkeye göre hareket ederler ve kendi ülkelerinin çıkarları için gerektiğinde insanlık dışı yöntemlere başvurabilirler. Son dönemde Ortadoğu’da yaşadığımız gelişmeler ve Büyük Ortadoğu projesi kapsamında Irak, Suriye, Libya gibi ülkelerde çıkarılan iç savaş başta CIA ve MOSSAD olmak üzere istihbarat örgütlerinin planladığı ve icrasını desteklediği olaylardır. İç savaşlarda milyonlarca insan ölmüş veya ülkelerini terk etmek zorunda kalmıştır. Öncelikle Fetullahçı yapılanmaya biz FESTÖ diyoruz. FESTÖ: Fetullah Gülen “Silahlı Terör Örgütü”. Bir “FES” sahte imam vakası var hem de “S’yi” vurguluyoruz. Silahlı terör örgütü olduklarını 15 Temmuzda halkımız ne yazık ki yaşayarak öğrendi. Halkın vergileriyle alınmış halkın silahını, halka karşı kullanmaktan çekinmediler. Bu suç örgütü ABD çıkarlarına hizmet edecek şekilde ortaya çıkarılmıştır. Bu konuda TSK’yı karşısında gören FESTÖ, orduyu yıpratma çabaları içerisinde kumpas davalarını ortaya sürerken, siyasi iktidarlardan genellikle destek gördü. Özellikle son 15 yıl, en büyük desteğini bu iktidardan aldı. 2010 yılında İlker Başbuğ MİT Müsteşarına “Orduya sızmalar arttı” derken; MİT Müsteşarı: Paşam bu zavallı yaşlı adamdan ne istiyorsunuz? Yurtdışında okullar kuruyor, Türkçe Olimpiyatlarıyla Türkçe’mizi sevdiriyor” diye yanıt vermiştir. TSK’nın bütün uyarılarına rağmen iktidar, FESTÖ gerçeğini ciddiye almamıştır. Verdiği zararları dikkate almadan bu suç örgütüne yıllarca yardım ve yataklık yapmıştır.
GÜNLÜK POLİTİKACILAR OY UĞRUNA FESTÖ’NÜN VE ONU DESTEKLEYEN EMPERYALİZMİN ALGI OPERASYONLARINA TESLİM OLMUŞTUR
Diyanet İşleri eski başkan yardımcılarından Yaşar Tunagür, emekli olduktan sonra Korkut Özal’la birlikte iş dünyasına katılıyor. Yaşar Tunagür, F. Gülen’in en büyük hamisi. Bu yolla F. Gülen’inKorkut Özal’la ilişkisini güçlendiriyor. MİT raporlarına “Şubat 1990 tarihinde Korkut Özal’ın dünürünün İstanbul’daki evinde,ANAP’ın geleceği ile ilgili toplantıya katılmıştır. ” notu düşülüyor. Sadece ANAP değil dünden bugüne bütün siyasi partiler size göre bu örgütlenmeye neden mesafe koyamadılar?
FESTÖ; şimdi daha net olarak görüldüğü gibi ABD’nin başta Türkiye olmak üzere Dünya’daki ABD çıkarlarına hizmet eden, ılımlı İslam projesi kapsamında batının uşaklığını yapan Türkiye’de başta TSK polis ve yargı olmak üzere devleti ayakta tutan kurumları görev yapamaz hale getirmeyi amaçlayan bir suç örgütüdür. FESTÖ’nün amaçları, kullandığı stratejiler ve militanlarının eğitimi, CIA tarafından belirlenmekte ve icra edilmektedir. FESTÖ liderinin ABD’ye gidişinde ve oturma izni almasında en büyük desteği veren örgüt CIA’dir. Arkasında batı dünyasının olduğu netleşen FESTÖ’ye karşı Türkiye’deki siyasi liderlerin etkin tedbir almamasını ve bu suç örgütünü etkisiz kılmaya yönelik başta TSK olmak üzere duyarlı bazı kurumların yaptığı girişimlerin siyasiler tarafından engellenmesinde FESTÖ’nün güç aldığı batı siyaseti yapmaktadır. Siyasi partiler din istismarına dayalı bir örgütlenme ve Masonik yöntemlerle gizlenen FESTÖ yapılanmasının derinliğini tespit edememişlerdir. Günlük politikacılar, oy uğruna FESTÖ’nün ve onu destekleyen Batı emperyalizminin algı operasyonlarına teslim olmuştur. Sonuçta FESTÖ tek başına devleti ele geçirmeyi ve emperyalizmin amaçlarına göre Türkiye’yi yönetmeyi amaçlamıştır. Bazı siyasi liderlerin de batılı ülkelerin ve istihbarat örgütlerinin etkisinde olduğu açıktır.
FESTO NEREDEYSE TÜRKİYE’NİN EKONOMİK SÜREÇLERİNİ YÖNETİR HALE GELMİŞTİR
1995 yılı içerisinde Gülen, ABD,Almanya, İngiltere’nin Türkiye’deki Büyükelçileri tarafından ayrı ayrı ziyaret ediliyor. Hiçbir yetkilinin dikkatini çekmiyor mu?
FESTÖ’nün başta ABD ve İngiltere olmak üzere batının kullandığı bir maşa olduğunu 15 Temmuz kanlı darbe girişiminden sonra herkes gördü. TBMM’yi bombalayan bugün anayasal kurumları ve milli iradeyi hedef alan polislerimizi vatandaşlarımızı katleden bu suç örgütünün darbe kalkışması batı dünyasında yeterli düzeyde tepkiyle karşılanmamıştır. Bu konuda Türk hükümetinin FESTÖ ile yaptığı mücadeleye destek verilmemiştir. FESTÖ liderinin ve batı ülkelerine kaçan militanlarının Türkiye’ye iadesi taleplerine büyük bir direnç gösterilmiştir. Bütün bu emareler başta ABD, İngiltere ve Almanya olmak üzere batı ülkelerinin FESTÖ ile derin ilişkileri çok daha netleşmiştir. Soruda adı geçen ülkelerin FESTÖ’yü kendi milli çıkarları için kullandığı, Türkiye’yi Suriye ve Irak gibi bir içsavaş ortamına çekerek zayıflatmak ve parçalamak istedikleri netlik kazanmıştır. Özellikle 2005-2014 döneminde siyasi partilerden başta yargı olmak üzere devlet kurumlarında çok etkin bir duruma gelen FESTÖ neredeyse Türkiye’nin ekonomik süreçlerini yönetir hale gelmiştir.
Devleti ele geçirmek amacıyla önce üç bakanlığa elemanlarını yerleştiriyorlar. Milli Eğitim,İçişleri, Adalet. Askeriye’ye yönelme girişimleri hangi dönemde hızlanıyor?
1980 darbesinden önce başta İzmir olmak üzere Türkiye’de özellikle eğitim kurumlarında, öğrenci yurtları ve emniyet içinde yapılanmaya başlayan FESTÖ, darbe sonrasında siyaseten sol hareketini zayıflatmak amacıyla dönemin yöneticilerinden örtülü destek görmüştür. Özal dönemiyle birlikte hükümeti yöneten siyasi şahıslarla aynı karede resimlerini görmeye başladığımız FESTÖ lideri kendisine güç veren batı ülkelerinin de desteğiyle ve algı operasyonlarıyla devlet yönetiminde etkin olmaya başlamıştır. Eğitime, yargıya siyasi iktidarların desteğiyle kolayca yerleşen FESTÖ TSK’ya sızma girişimlerinde yıllarca zorlanmıştır çünkü TSK personel alımlarında ve güvenlik soruşturmalarında FESTÖ ile irtibatı olan kişileri milli orduya almamış, ordu içinde tespit ettiği FESTÖ militanlarını da disiplin yoluyla veya YAŞ kararlarıyla ordudan atmıştı. Ancak Özal dönemiyle başlayan süreçte TSK’nın bu işlemlerini özellikle YAŞ’ta görev alan Milli Savunma Bakanı ve Başbakan YAŞ kararıyla ordudan atılmasına karşı çıkmış ve bu süreci tıkamıştır. Ordudan atılan FESTÖ militanları, açtıkları davalarla yargıdaki militanlarının verdiği kararlarla bazıları TSK’ya geri dönmüş, dönemeyenler iktidarın belediyelerinde yüksek makam ve maaşlarla işe alınmış, YAŞ ve disiplin kurulu kararlarıyla atılan FESTÖ militanı askerlere, bütün özlük hakları verilerek emekli olmaları sağlanmıştır. Yargıyı polisi kontrol altına alan, eğitimde ve iş dünyasında etkin hale gelen FESTÖ, TSK içinde bu süreçte yeterli düzeyde örgütlenemediği için Ergenekon, Balyoz ve askeri casusluk gibi binlerce Cumhuriyetçi ve Atatürkçü askeri sahte belgelerle suçlamıştır. Siyasi iktidarın FESTÖ militanı savcılarla birlikte bu kumpas davalarının savcısı olduğu 2007-2014 döneminde TSK itibarsızlaştırılmış, FESTÖ’ye direnen askerler tasfiye edilmiş ve TSK içindeki FESTÖ militanlarının önü açılmıştır. Askeri liseler, Harp okulları ve Harp Akademisi sınav sorularını çalma, bu eğitim kurumlarında bulunan Cumhuriyetçi ve Atatürkçü gençleri baskı altına alarak okuldan uzaklaştırma yöntemleri gibi insanlık dışı yollara başvurarak aynı dönemde TSK içinde etkinlik sağlamıştır. 15 Temmuz kanlı darbe girişimi sonrasında TSK içinde FESTÖ’nün özellikle general-amiral, personel başkanlıkları, istihbarat ve askeri yargıda yüzde ellinin üzerinde kontrol sağladıkları ortaya çıkmıştır. Sonuç olarak, 15 Temmuz kalkışmasına cesaret eden TSK içindeki FESTÖ militanlarının büyük bir çoğunluğu son 15 yıl içinde mevcut iktidarın bu suç örgütüne sağladığı yardım ve yataklık sayesinde olmuştur. Ayrıca kumpas davalarında bir darbe yargılaması olmasına rağmen darbede hiçbir rolü ve görevi olmayan denizciler mevcut sanıkların yüzde yetmişine ulaşan bir oranda hedef alınmış ve tasfiye edilmiştir. 15 Temmuz sürecinde en fazla hasar alan kuvvet Deniz Kuvvetleridir. Yaşanan süreçte Batı emperyalizminin en çok Türk Deniz Kuvvetlerini hedef aldığı bu somut olaylarla ortaya çıkmıştır.
FESTÖ’NÜN BATI GÜÇLERİ TARAFINDAN YÖNETİLDİĞİ VE SİYASİ İKTİDARLAR TARAFINDAN DESTEKLENDİĞİ BUGÜN İFŞA OLMUŞ DURUMDA
Bakıyoruz Gülen, Nisan 1992 ABD’deki Risale-i Nur Enstitüsü’nün çalışmalarına katılmak üzere “gizlice” ABD’ye gidiyor. Neden gizli gidiyor? Aynı tarihte Avusturalya’ya geçerek orada eğitim gören Türk öğrencilerini okul ve yurtlarda ziyaret ediyor. . Bu geziler ilginç değil mi?
Dış ilişkilerin konuşulduğu her ortamda Yahudilerin dünyadaki nüfusunun çok az olmasına rağmen dünyayı onların yönettiğini kabul ederiz. Yahudiler bu gücü gizli örgütlenme modeli ve iletişim sistemlerinden alırlar. FESTÖ’nün aynı yöntemleri kullandığı ve masonikusüllerle Türkiye’de ve dünyada güçlendiği aleni hale gelmiştir. İki örgüt arasında bu iş birliği ve dayanışma aslında FESTÖ’nün Türkiye’de ve Dünya’da etkin hale gelmesinin en temel nedenidir. FESTÖ içinde iletişim için By-lock gibi şifreli bir yöntemi kullanması, örgüt liderlerinin gizlilik içinde hareket etmesi, örgütü hedef alan çalışmalara engel olmayı başarması suç örgütünün CIA ve MOSSAD gibi istihbarat örgütleriyle dayanışma içinde olduğunu göstermektedir. FESTÖ’nün Batı güçleri tarafından yönetildiği ve siyasi iktidarlar tarafından desteklendiği bugün ifşa olmuş durumda.
Anımsıyorum CIA ile ilişkisi ABD de de resmi ağızlardan 2008 yılında oturma izni için açılan dava ile gündeme geldi. Basında yer almıştı. İçişleri Bakanlığı adına savunma yapan savcı Patrick Meehan ve Mary Catherine Frye mahkemeye sundukları belgelerde: Gülen Hareketi’nin, yürüttüğü projelerin finansmanında kullanılan paraların bir bölümünün CIA tarafından verildiği kuşkusu dile getirilmişti. Sizce CIA ile bağlantısı hangi olayla başladı?
FESTÖ’nün Özal dönemine kadar daha çok Türkiye’de ve özellikle de eğitim kurumlarında ve emniyet içinde yapılanmaya çalıştığı bilinmektedir. 1983’ten sonra aldığı siyasi destekle birlikte dış dünyaya açılmış ve yüzden fazla ülkede okullar açarak güç kazanmıştır. Bu süreçte CIA ile tanışan ve dayanışma içine giren FESTÖ’nün bu ilişkisi örgüt liderinin yargıda beraat ettirilmesi ve ABD’ye gidişi ile birlikte ortaya çıkmıştır ve aleniyet kazanmıştır. Aynı kişinin ABD’de oturma izni başvurusuna referans olan CIA bağlantılı kişilerin kimliğinin açık medyada yer almasıyla iyice ifşa olmuştur. 15 Temmuz kanlı darbe girişimi sonrasında Batılı emperyalist ülkelerin bu darbe girişimi karşısında takındığı tutum FESTÖ ile emperyalist ülkelerin ilişkileri devlet çapında derin ilişkiler olduğu tartışmasız hale gelmiştir.
BUGÜN FESTÖ’NÜN YAHUDİ LOBİLERİ TARAFINDAN DESTEKLENDİĞİ ORTAYA ÇIKMIŞTIR
Yeşil kart alması için ABD’ye gönderilen referans mektuplarında önemli iki ismin mektupları var: Bir zamanlar CIA’nin “Analiz Bölümü Direktörlüğü” görevini yürüten George Fidas ve eski CIA Türkiye Masası şeflerinden, Graham Fuller. Bugün neden ABD FETÖ hareketinde rolü olmadığını söyleme ihtiyacı duyuyor?
Vurguladığımız gibi devletlerin politikalarına yön veren esas nokta, çıkarlarıdır. ABD’nin Türkiye’deki çıkarları tehlikeye girerse, başta İncirlik üssünün kullanılması ve Suriye’de IŞİD’le mücadelede Türk Hükümeti’nin ortaya koyacağı milli duruş ve kararlılık, ABD ve AB’nin FESTÖ ile ilişkilerinin yeniden gözden geçirilmesine neden olacaktır. BOP, dinler arası diyalog çalışması, ılımlı İslam projesi ve komünizmle mücadele cemiyetleri Batı ülkelerinin Türkiye’deki başta FESTÖ olmak üzere işbirliği yaptığı örgütleri kullanarak yürüttükleri projelerdir. Bu konularda algı operasyonlarıyla Türk kamuoyu yanlış yönlendirilmiş ve siyasi liderler Türkiye’nin çıkarlarına hizmet etmeyen tavır ve davranışlar içinde olmuştur. Bugün FESTÖ’nün Yahudi lobileri tarafından desteklendiği ortaya çıkmıştır. Üst akılları Yahudi ve Hristiyan lobileridir. ABD İngiltere ve Almanya gibi ülkeler Türkiye’deki çıkarlarını tehlikede görmediği sürece, bu konuda siyasi iktidarın kararlılığını hissetmediği oranda FESTÖ’yü desteklemeye ve kullanmaya devam edecektir.
FBI’ın kendi sitesinde, ortak hareket ettikleri sivil toplum kuruluşlarını sıralarken “Gülen hareketini de” listesi içine almış olması ilginç. FBI’ın böyle bir ilişki varsa, ABD’deki Gülen okullarını denetlemesinin anlamı nedir, sadece bir gösteriş midir?
ABD ile FESTÖ arasındaki işbirliğinin ifşa olmaması ve gizlilik içinde sürdürülmesi için kamuoyu algısı yaratmak maksadıyla yapılmış bir denetimdir. Zaten FESTÖ’nün Dünya’nın çeşitli ülkelerinde açtığı okulların İngilizce öğretmek, Batı kültürünü bu ülkelerde etkin kılmak ve emperyalizminin amacına hizmet etmek olduğu ortaya çıkmıştır. Amaçları aynı olan ve ABD çıkarlarına hizmet eden FESTÖ ile ABD kurumlarının karşı karşıya gelmesi ve birbirini denetlemesi değil, birbirlerine yardım ve yataklık yapması söz konusudur.
GÜL’ÜN İNGİLİZ SEMPATİSİ VE ARINÇ’IN FESTÖ SEVGİSİ AYNI SÜREÇLERİN ÜRÜNÜDÜR
Londra’da Lordlar Kamarası’nda Gülen için bir toplantı düzenleniyor. Her ne kadar Gülen kendi parasıyla bu toplantıyı düzenledi denilse de her parası olan, Lordlar Kamarası’nda toplantı düzenleyebilir mi?
İngiltere’nin bu yıl içinde AB’den çıkması, ABD İngiltere Atlantik ilişkisi, başta Ortadoğu olmak üzere ABD ile İngiltere’nin çıkarlarının ve politikalarının örtüşmesi her iki ülkenin, birlikte hareket ettiğini göstermektedir. Bu çerçevede AKP’nin ileri gelenlerinden Abdullah Gül’ün İngiliz sempatisi ve Bülent Arınç’ın FESTÖ sevgisi aynı süreçlerin ürünüdür. Türkiye’de siyaset yapanlar emperyalizmin değil Türkiye’nin çıkarlarına göre karar vermek durumundadır. FESTÖ’nün bu gizli ihanetlerini gören ve bu konudaki istihbarat raporları kendisine sunulan siyasilerin, hala FESTÖ aleyhine tutum ve davranış içine girmemesi iyi niyetle açıklanamaz. Biz ABD- İngiltere ve masonik örgütler bu FESTÖ’nun üst aklı derken bizi dikkate almayanlar çok daha büyük sorunlarla boğuşmak zorunda kaldı. Bu yanlış ve milli çıkarlardan uzak yönetim anlayışı Türkiye’ye 15 Temmuzda karanlık bir gece yaşatmıştır. Ve bu süreçten en fazla başta Milli Ordu olmak üzere Türk milleti zarar görmüştür.
Bir zamanlar sık sık adı geçen Exeter Üniversitesi unutulmuş gibi. Sadece İngiltere için değil özellikle Ortadoğu ülkelerine de ajan yetiştirmekle ünlü olan bu okulda mülki idareden pek çok bürokratımız kurs almak üzere oralara gönderildi. Faaliyetleri arasında Fetullah’ın çalışmaları da bilimsel toplantılarda konu edildi. Bazı üniversiteler ve düşünce kuruluşları da FESTÖ’nün güçlenmesinde etkili oldu değil mi?
ABD ve İngiltere’deki bazı üniversitelerin ve masonik örgütlerin FESTÖ’ye birebir katkı sağladığı netleşmiştir. Türkiye’de siyaset yapan özgür ve bağımsız gazetecilik mesleğini icra eden, sadece ve sadece milletin çıkarlarını düşünen aydınları, batı çıkarlarına hizmet edecek şekilde özel olarak yetiştirilen siyasetçilere ve iş dünyasına yönelik bilgilerin gereğini mutlaka yerine getirmelidir, aksi halde bu ülkeye hainlik yapmaya ve emperyalizmin uşağı olmaya devam edecekleri için her türlü eleştiriyi hak edeceklerdir.
TÜRKİYE FESTÖ İLE MÜCADELEDE ALMANYA’NIN BAŞINI ÇEKTİĞİ AB VE RUSYA İLE İŞBİRLİĞİ YAPABİLİR.
Sizce Almanya’nın FETÖ’ye bakışı nedir?
FESTÖ’nün yapılanmasına ve başta Türkiye olmak üzere dünyadaki faaliyetlerine baktığımızda bu örgütün büyük oranda ABD ve İngiltere ile işbirliği içinde olduğu ortaya çıkmaktadır. Zaten İngiltere’nin AB’den ayrılma süreçlerinde bu düşünce etkili olmuştur. Türkiye FESTÖ ile mücadelede Almanya’nın başını çektiği AB ve Rusya ile işbirliği yapabilir. Milli çıkarlara dayalı işbirliğinde bu suç örgütünün ülkemize verdiği zararlar azaltılabilir. Başta Suriye ve Irak olmak üzere bölgemizde barış ve istikrar için bu ülkelerden destek alınabilir. Ama aynı dış politika tedbirlerini çıkarlarımız çatıştığı için ABD ve İngiltere’yle gerçekleştirmek hayatın olağan akışına aykırı olur. Almanya’nın, FESTÖ’nün ABD ve İngiltere’ye hizmet eden bir yapı olduğunu görmesi ve bu nedenle bu örgütten uzak durması anlaşılabilir. Ancak FESTÖ’den haberinin olmaması mümkün değildir.
Bir makalede okumuştum: Dünyaca ünlü bir Yahudi teşkilatı olan ADL Gülen’in kitaplarını basıp dağıtmış. Biraz önce değindiğiniz gibi Yahudilerle ilişkilerinde hiçbir zaman hiçbir problem olmadı, değil mi?
İngiltere ve ABD’de yönetimde etkin olan Yahudi kuruluşları aynı ölçüde FESTÖ’nün yönetiminde de etkindir. Bu kuruluşların eğittiği, organize ettiği, kendi yöntem ve iletişim sistemlerini paylaştığı FESTÖ’yü Yahudi kuruluşlarından ayrı düşünmek mümkün değildir. Tam tersi,ABD-İngiltere çıkarlarına hizmet edecek şekilde birlikte hareket etmekten çekinmediler.
Böylesine geniş bir yelpazede korunan Fetullah Gülen’in Türkiye’ye gönderilmesi sizce mümkün mü, böylesine çok yönlü desteklenmiş bir örgütü koruyan himaye eden ülkeler için de, tehlike olabileceğini düşünmek gerekmez mi?
ABD ve İngiltere’nin özellikle İslam dünyasında yoğun olmak üzere maşa olarak kullandıkları, kendi çıkarlarına göre bazı ülkelerdeki iç siyaseti ve ekonomik kaynakları yönetmek için yardım ve yataklık ettikleri FESTÖ benzeri çok sayıda suç örgütü vardır. Dolayısıyla FESTÖ liderinin Türkiye’ye iade edilmesi FESTÖ benzeri oluşumların liderlerini de etkileyecektir. Şayet Gülen Türkiye’ye iade edilirse onlar da kendilerini tehlikede görecek ve emperyalizimle işbirliğini gözden geçirecektir. Bu arka planı dikkate aldığımızda ABD’nin Türkiye’deki çıkarlarını tehlikeye atan kararlı bir tutum görmediği sürece FESTÖ liderini Türkiye’ye iade etmeyecektir ve yargı bahanesini kullanmayı sürdürecektir. Türkiye iade konusunda kararlı bir siyasi ve hukuki bir duruş gösterebilirse en fazla Türkiye ile suçluların iadesine yönelik bir antlaşması bulunmayan Kanada gibi ikinci bir ülkeye siyasi olarak iltica etmesine izin verecektir. Batı dünyası FESTÖ’yü kendi beslediği, büyüttüğü ve koruduğu için kendileri için bir tehdit olarak düşünmediler. Bu nedenle de Türkiye’ye iadesi onların çıkarına aykırıdır.
Darbe girişimine inanmayanlara en iyi yanıt adil yargılamayla ortaya çıkan sonuçlar olacaktır. Bu nedenle yargılama sürecinde hata yapmamak gerekir. Oysa darbe girişimi sonrası alınan önlemler açısından hatalar yapılmaya başlandı. Burada sizlere ülkeyi yönetenlere çok iş düşüyor. Siyasi iktidar neleri yapmaktan kaçınmalı?
Dediğiniz gibi, FESTÖ ile bağlantısı olanlar kesinlikle adil olarak yargılanmalı ve bu yargılamalar, TRT’nin tahsis edeceği bir kanaldan sürekli olarak ve isteyen diğer TV kanalları vasıtasıyla kamuoyuna canlı olarak yansıtılmalıdır. Böylece eli kanlı darbeci FESTÖ’nün karanlık yüzü ve emperyalist güçlerle işbirliği, bu suç örgütüne ülkemizde yardım ve yataklık yapan odakların ortaya çıkması sağlanmalıdır. Kısacası bu eli kanlı terör örgütünün Türk milletine yaptığı ihanetin millete anlatılması mümkün olacaktır. FESTÖ’nün bilinçli ve sistemli olarak masum insanları da iftiralarla suçlama konusunda ne kadar uzman olduğu Kumpas davalarında ortaya çıkmıştır. 15 Temmuz sonrasında başlayan süreçte de bu suç örgütünün aynı yöntemleri kullanarak vatana ve millete bağlı yurtsever insanları ihbar ettiği bilinmektedir, bu noktada başta Türk yargısı olmak üzere ilgili ve yetkilileri göreve çağırıyoruz. FESTÖ’nün, karanlık amaçlarını boşa çıkaralım, yargılama süreçlerinde kamu vicdanı bu suçlu kazanına atılan masum insanlardan dolayı sızlamasın. Çağdaş Cumhuriyeti kuran ve bizlere emanet eden Atalarımızın iradesine, temeli hukuk ve adalet olan Türkiye Cumhuriyeti devletinin bekasına hep birlikte sahip çıkalım.
Aynı dilekleri paylaşıyoruz. Çok teşekkürler.
Ben teşekkür ederim.
Nurzen Amuran
Odatv.com
Dursun Çiçek: Uluslararası ilişkilerde sık sık vurgulandığı gibi devletlerin vicdanı yoktur. Sadece çıkarları vardır. İstihbarat örgütleri de bu ilkeye göre hareket ederler ve kendi ülkelerinin çıkarları için gerektiğinde insanlık dışı yöntemlere başvurabilirler. Son dönemde Ortadoğu’da yaşadığımız gelişmeler ve Büyük Ortadoğu projesi kapsamında Irak, Suriye, Libya gibi ülkelerde çıkarılan iç savaş başta CIA ve MOSSAD olmak üzere istihbarat örgütlerinin planladığı ve icrasını desteklediği olaylardır. İç savaşlarda milyonlarca insan ölmüş veya ülkelerini terk etmek zorunda kalmıştır. Öncelikle Fetullahçı yapılanmaya biz FESTÖ diyoruz. FESTÖ: Fetullah Gülen “Silahlı Terör Örgütü”. Bir “FES” sahte imam vakası var hem de “S’yi” vurguluyoruz. Silahlı terör örgütü olduklarını 15 Temmuzda halkımız ne yazık ki yaşayarak öğrendi. Halkın vergileriyle alınmış halkın silahını, halka karşı kullanmaktan çekinmediler. Bu suç örgütü ABD çıkarlarına hizmet edecek şekilde ortaya çıkarılmıştır. Bu konuda TSK’yı karşısında gören FESTÖ, orduyu yıpratma çabaları içerisinde kumpas davalarını ortaya sürerken, siyasi iktidarlardan genellikle destek gördü. Özellikle son 15 yıl, en büyük desteğini bu iktidardan aldı. 2010 yılında İlker Başbuğ MİT Müsteşarına “Orduya sızmalar arttı” derken; MİT Müsteşarı: Paşam bu zavallı yaşlı adamdan ne istiyorsunuz? Yurtdışında okullar kuruyor, Türkçe Olimpiyatlarıyla Türkçe’mizi sevdiriyor” diye yanıt vermiştir. TSK’nın bütün uyarılarına rağmen iktidar, FESTÖ gerçeğini ciddiye almamıştır. Verdiği zararları dikkate almadan bu suç örgütüne yıllarca yardım ve yataklık yapmıştır.
GÜNLÜK POLİTİKACILAR OY UĞRUNA FESTÖ’NÜN VE ONU DESTEKLEYEN EMPERYALİZMİN ALGI OPERASYONLARINA TESLİM OLMUŞTUR
Diyanet İşleri eski başkan yardımcılarından Yaşar Tunagür, emekli olduktan sonra Korkut Özal’la birlikte iş dünyasına katılıyor. Yaşar Tunagür, F. Gülen’in en büyük hamisi. Bu yolla F. Gülen’inKorkut Özal’la ilişkisini güçlendiriyor. MİT raporlarına “Şubat 1990 tarihinde Korkut Özal’ın dünürünün İstanbul’daki evinde,ANAP’ın geleceği ile ilgili toplantıya katılmıştır. ” notu düşülüyor. Sadece ANAP değil dünden bugüne bütün siyasi partiler size göre bu örgütlenmeye neden mesafe koyamadılar?
FESTÖ; şimdi daha net olarak görüldüğü gibi ABD’nin başta Türkiye olmak üzere Dünya’daki ABD çıkarlarına hizmet eden, ılımlı İslam projesi kapsamında batının uşaklığını yapan Türkiye’de başta TSK polis ve yargı olmak üzere devleti ayakta tutan kurumları görev yapamaz hale getirmeyi amaçlayan bir suç örgütüdür. FESTÖ’nün amaçları, kullandığı stratejiler ve militanlarının eğitimi, CIA tarafından belirlenmekte ve icra edilmektedir. FESTÖ liderinin ABD’ye gidişinde ve oturma izni almasında en büyük desteği veren örgüt CIA’dir. Arkasında batı dünyasının olduğu netleşen FESTÖ’ye karşı Türkiye’deki siyasi liderlerin etkin tedbir almamasını ve bu suç örgütünü etkisiz kılmaya yönelik başta TSK olmak üzere duyarlı bazı kurumların yaptığı girişimlerin siyasiler tarafından engellenmesinde FESTÖ’nün güç aldığı batı siyaseti yapmaktadır. Siyasi partiler din istismarına dayalı bir örgütlenme ve Masonik yöntemlerle gizlenen FESTÖ yapılanmasının derinliğini tespit edememişlerdir. Günlük politikacılar, oy uğruna FESTÖ’nün ve onu destekleyen Batı emperyalizminin algı operasyonlarına teslim olmuştur. Sonuçta FESTÖ tek başına devleti ele geçirmeyi ve emperyalizmin amaçlarına göre Türkiye’yi yönetmeyi amaçlamıştır. Bazı siyasi liderlerin de batılı ülkelerin ve istihbarat örgütlerinin etkisinde olduğu açıktır.
FESTO NEREDEYSE TÜRKİYE’NİN EKONOMİK SÜREÇLERİNİ YÖNETİR HALE GELMİŞTİR
1995 yılı içerisinde Gülen, ABD,Almanya, İngiltere’nin Türkiye’deki Büyükelçileri tarafından ayrı ayrı ziyaret ediliyor. Hiçbir yetkilinin dikkatini çekmiyor mu?
FESTÖ’nün başta ABD ve İngiltere olmak üzere batının kullandığı bir maşa olduğunu 15 Temmuz kanlı darbe girişiminden sonra herkes gördü. TBMM’yi bombalayan bugün anayasal kurumları ve milli iradeyi hedef alan polislerimizi vatandaşlarımızı katleden bu suç örgütünün darbe kalkışması batı dünyasında yeterli düzeyde tepkiyle karşılanmamıştır. Bu konuda Türk hükümetinin FESTÖ ile yaptığı mücadeleye destek verilmemiştir. FESTÖ liderinin ve batı ülkelerine kaçan militanlarının Türkiye’ye iadesi taleplerine büyük bir direnç gösterilmiştir. Bütün bu emareler başta ABD, İngiltere ve Almanya olmak üzere batı ülkelerinin FESTÖ ile derin ilişkileri çok daha netleşmiştir. Soruda adı geçen ülkelerin FESTÖ’yü kendi milli çıkarları için kullandığı, Türkiye’yi Suriye ve Irak gibi bir içsavaş ortamına çekerek zayıflatmak ve parçalamak istedikleri netlik kazanmıştır. Özellikle 2005-2014 döneminde siyasi partilerden başta yargı olmak üzere devlet kurumlarında çok etkin bir duruma gelen FESTÖ neredeyse Türkiye’nin ekonomik süreçlerini yönetir hale gelmiştir.
Devleti ele geçirmek amacıyla önce üç bakanlığa elemanlarını yerleştiriyorlar. Milli Eğitim,İçişleri, Adalet. Askeriye’ye yönelme girişimleri hangi dönemde hızlanıyor?
1980 darbesinden önce başta İzmir olmak üzere Türkiye’de özellikle eğitim kurumlarında, öğrenci yurtları ve emniyet içinde yapılanmaya başlayan FESTÖ, darbe sonrasında siyaseten sol hareketini zayıflatmak amacıyla dönemin yöneticilerinden örtülü destek görmüştür. Özal dönemiyle birlikte hükümeti yöneten siyasi şahıslarla aynı karede resimlerini görmeye başladığımız FESTÖ lideri kendisine güç veren batı ülkelerinin de desteğiyle ve algı operasyonlarıyla devlet yönetiminde etkin olmaya başlamıştır. Eğitime, yargıya siyasi iktidarların desteğiyle kolayca yerleşen FESTÖ TSK’ya sızma girişimlerinde yıllarca zorlanmıştır çünkü TSK personel alımlarında ve güvenlik soruşturmalarında FESTÖ ile irtibatı olan kişileri milli orduya almamış, ordu içinde tespit ettiği FESTÖ militanlarını da disiplin yoluyla veya YAŞ kararlarıyla ordudan atmıştı. Ancak Özal dönemiyle başlayan süreçte TSK’nın bu işlemlerini özellikle YAŞ’ta görev alan Milli Savunma Bakanı ve Başbakan YAŞ kararıyla ordudan atılmasına karşı çıkmış ve bu süreci tıkamıştır. Ordudan atılan FESTÖ militanları, açtıkları davalarla yargıdaki militanlarının verdiği kararlarla bazıları TSK’ya geri dönmüş, dönemeyenler iktidarın belediyelerinde yüksek makam ve maaşlarla işe alınmış, YAŞ ve disiplin kurulu kararlarıyla atılan FESTÖ militanı askerlere, bütün özlük hakları verilerek emekli olmaları sağlanmıştır. Yargıyı polisi kontrol altına alan, eğitimde ve iş dünyasında etkin hale gelen FESTÖ, TSK içinde bu süreçte yeterli düzeyde örgütlenemediği için Ergenekon, Balyoz ve askeri casusluk gibi binlerce Cumhuriyetçi ve Atatürkçü askeri sahte belgelerle suçlamıştır. Siyasi iktidarın FESTÖ militanı savcılarla birlikte bu kumpas davalarının savcısı olduğu 2007-2014 döneminde TSK itibarsızlaştırılmış, FESTÖ’ye direnen askerler tasfiye edilmiş ve TSK içindeki FESTÖ militanlarının önü açılmıştır. Askeri liseler, Harp okulları ve Harp Akademisi sınav sorularını çalma, bu eğitim kurumlarında bulunan Cumhuriyetçi ve Atatürkçü gençleri baskı altına alarak okuldan uzaklaştırma yöntemleri gibi insanlık dışı yollara başvurarak aynı dönemde TSK içinde etkinlik sağlamıştır. 15 Temmuz kanlı darbe girişimi sonrasında TSK içinde FESTÖ’nün özellikle general-amiral, personel başkanlıkları, istihbarat ve askeri yargıda yüzde ellinin üzerinde kontrol sağladıkları ortaya çıkmıştır. Sonuç olarak, 15 Temmuz kalkışmasına cesaret eden TSK içindeki FESTÖ militanlarının büyük bir çoğunluğu son 15 yıl içinde mevcut iktidarın bu suç örgütüne sağladığı yardım ve yataklık sayesinde olmuştur. Ayrıca kumpas davalarında bir darbe yargılaması olmasına rağmen darbede hiçbir rolü ve görevi olmayan denizciler mevcut sanıkların yüzde yetmişine ulaşan bir oranda hedef alınmış ve tasfiye edilmiştir. 15 Temmuz sürecinde en fazla hasar alan kuvvet Deniz Kuvvetleridir. Yaşanan süreçte Batı emperyalizminin en çok Türk Deniz Kuvvetlerini hedef aldığı bu somut olaylarla ortaya çıkmıştır.
FESTÖ’NÜN BATI GÜÇLERİ TARAFINDAN YÖNETİLDİĞİ VE SİYASİ İKTİDARLAR TARAFINDAN DESTEKLENDİĞİ BUGÜN İFŞA OLMUŞ DURUMDA
Bakıyoruz Gülen, Nisan 1992 ABD’deki Risale-i Nur Enstitüsü’nün çalışmalarına katılmak üzere “gizlice” ABD’ye gidiyor. Neden gizli gidiyor? Aynı tarihte Avusturalya’ya geçerek orada eğitim gören Türk öğrencilerini okul ve yurtlarda ziyaret ediyor. . Bu geziler ilginç değil mi?
Dış ilişkilerin konuşulduğu her ortamda Yahudilerin dünyadaki nüfusunun çok az olmasına rağmen dünyayı onların yönettiğini kabul ederiz. Yahudiler bu gücü gizli örgütlenme modeli ve iletişim sistemlerinden alırlar. FESTÖ’nün aynı yöntemleri kullandığı ve masonikusüllerle Türkiye’de ve dünyada güçlendiği aleni hale gelmiştir. İki örgüt arasında bu iş birliği ve dayanışma aslında FESTÖ’nün Türkiye’de ve Dünya’da etkin hale gelmesinin en temel nedenidir. FESTÖ içinde iletişim için By-lock gibi şifreli bir yöntemi kullanması, örgüt liderlerinin gizlilik içinde hareket etmesi, örgütü hedef alan çalışmalara engel olmayı başarması suç örgütünün CIA ve MOSSAD gibi istihbarat örgütleriyle dayanışma içinde olduğunu göstermektedir. FESTÖ’nün Batı güçleri tarafından yönetildiği ve siyasi iktidarlar tarafından desteklendiği bugün ifşa olmuş durumda.
Anımsıyorum CIA ile ilişkisi ABD de de resmi ağızlardan 2008 yılında oturma izni için açılan dava ile gündeme geldi. Basında yer almıştı. İçişleri Bakanlığı adına savunma yapan savcı Patrick Meehan ve Mary Catherine Frye mahkemeye sundukları belgelerde: Gülen Hareketi’nin, yürüttüğü projelerin finansmanında kullanılan paraların bir bölümünün CIA tarafından verildiği kuşkusu dile getirilmişti. Sizce CIA ile bağlantısı hangi olayla başladı?
FESTÖ’nün Özal dönemine kadar daha çok Türkiye’de ve özellikle de eğitim kurumlarında ve emniyet içinde yapılanmaya çalıştığı bilinmektedir. 1983’ten sonra aldığı siyasi destekle birlikte dış dünyaya açılmış ve yüzden fazla ülkede okullar açarak güç kazanmıştır. Bu süreçte CIA ile tanışan ve dayanışma içine giren FESTÖ’nün bu ilişkisi örgüt liderinin yargıda beraat ettirilmesi ve ABD’ye gidişi ile birlikte ortaya çıkmıştır ve aleniyet kazanmıştır. Aynı kişinin ABD’de oturma izni başvurusuna referans olan CIA bağlantılı kişilerin kimliğinin açık medyada yer almasıyla iyice ifşa olmuştur. 15 Temmuz kanlı darbe girişimi sonrasında Batılı emperyalist ülkelerin bu darbe girişimi karşısında takındığı tutum FESTÖ ile emperyalist ülkelerin ilişkileri devlet çapında derin ilişkiler olduğu tartışmasız hale gelmiştir.
BUGÜN FESTÖ’NÜN YAHUDİ LOBİLERİ TARAFINDAN DESTEKLENDİĞİ ORTAYA ÇIKMIŞTIR
Yeşil kart alması için ABD’ye gönderilen referans mektuplarında önemli iki ismin mektupları var: Bir zamanlar CIA’nin “Analiz Bölümü Direktörlüğü” görevini yürüten George Fidas ve eski CIA Türkiye Masası şeflerinden, Graham Fuller. Bugün neden ABD FETÖ hareketinde rolü olmadığını söyleme ihtiyacı duyuyor?
Vurguladığımız gibi devletlerin politikalarına yön veren esas nokta, çıkarlarıdır. ABD’nin Türkiye’deki çıkarları tehlikeye girerse, başta İncirlik üssünün kullanılması ve Suriye’de IŞİD’le mücadelede Türk Hükümeti’nin ortaya koyacağı milli duruş ve kararlılık, ABD ve AB’nin FESTÖ ile ilişkilerinin yeniden gözden geçirilmesine neden olacaktır. BOP, dinler arası diyalog çalışması, ılımlı İslam projesi ve komünizmle mücadele cemiyetleri Batı ülkelerinin Türkiye’deki başta FESTÖ olmak üzere işbirliği yaptığı örgütleri kullanarak yürüttükleri projelerdir. Bu konularda algı operasyonlarıyla Türk kamuoyu yanlış yönlendirilmiş ve siyasi liderler Türkiye’nin çıkarlarına hizmet etmeyen tavır ve davranışlar içinde olmuştur. Bugün FESTÖ’nün Yahudi lobileri tarafından desteklendiği ortaya çıkmıştır. Üst akılları Yahudi ve Hristiyan lobileridir. ABD İngiltere ve Almanya gibi ülkeler Türkiye’deki çıkarlarını tehlikede görmediği sürece, bu konuda siyasi iktidarın kararlılığını hissetmediği oranda FESTÖ’yü desteklemeye ve kullanmaya devam edecektir.
FBI’ın kendi sitesinde, ortak hareket ettikleri sivil toplum kuruluşlarını sıralarken “Gülen hareketini de” listesi içine almış olması ilginç. FBI’ın böyle bir ilişki varsa, ABD’deki Gülen okullarını denetlemesinin anlamı nedir, sadece bir gösteriş midir?
ABD ile FESTÖ arasındaki işbirliğinin ifşa olmaması ve gizlilik içinde sürdürülmesi için kamuoyu algısı yaratmak maksadıyla yapılmış bir denetimdir. Zaten FESTÖ’nün Dünya’nın çeşitli ülkelerinde açtığı okulların İngilizce öğretmek, Batı kültürünü bu ülkelerde etkin kılmak ve emperyalizminin amacına hizmet etmek olduğu ortaya çıkmıştır. Amaçları aynı olan ve ABD çıkarlarına hizmet eden FESTÖ ile ABD kurumlarının karşı karşıya gelmesi ve birbirini denetlemesi değil, birbirlerine yardım ve yataklık yapması söz konusudur.
GÜL’ÜN İNGİLİZ SEMPATİSİ VE ARINÇ’IN FESTÖ SEVGİSİ AYNI SÜREÇLERİN ÜRÜNÜDÜR
Londra’da Lordlar Kamarası’nda Gülen için bir toplantı düzenleniyor. Her ne kadar Gülen kendi parasıyla bu toplantıyı düzenledi denilse de her parası olan, Lordlar Kamarası’nda toplantı düzenleyebilir mi?
İngiltere’nin bu yıl içinde AB’den çıkması, ABD İngiltere Atlantik ilişkisi, başta Ortadoğu olmak üzere ABD ile İngiltere’nin çıkarlarının ve politikalarının örtüşmesi her iki ülkenin, birlikte hareket ettiğini göstermektedir. Bu çerçevede AKP’nin ileri gelenlerinden Abdullah Gül’ün İngiliz sempatisi ve Bülent Arınç’ın FESTÖ sevgisi aynı süreçlerin ürünüdür. Türkiye’de siyaset yapanlar emperyalizmin değil Türkiye’nin çıkarlarına göre karar vermek durumundadır. FESTÖ’nün bu gizli ihanetlerini gören ve bu konudaki istihbarat raporları kendisine sunulan siyasilerin, hala FESTÖ aleyhine tutum ve davranış içine girmemesi iyi niyetle açıklanamaz. Biz ABD- İngiltere ve masonik örgütler bu FESTÖ’nun üst aklı derken bizi dikkate almayanlar çok daha büyük sorunlarla boğuşmak zorunda kaldı. Bu yanlış ve milli çıkarlardan uzak yönetim anlayışı Türkiye’ye 15 Temmuzda karanlık bir gece yaşatmıştır. Ve bu süreçten en fazla başta Milli Ordu olmak üzere Türk milleti zarar görmüştür.
Bir zamanlar sık sık adı geçen Exeter Üniversitesi unutulmuş gibi. Sadece İngiltere için değil özellikle Ortadoğu ülkelerine de ajan yetiştirmekle ünlü olan bu okulda mülki idareden pek çok bürokratımız kurs almak üzere oralara gönderildi. Faaliyetleri arasında Fetullah’ın çalışmaları da bilimsel toplantılarda konu edildi. Bazı üniversiteler ve düşünce kuruluşları da FESTÖ’nün güçlenmesinde etkili oldu değil mi?
ABD ve İngiltere’deki bazı üniversitelerin ve masonik örgütlerin FESTÖ’ye birebir katkı sağladığı netleşmiştir. Türkiye’de siyaset yapan özgür ve bağımsız gazetecilik mesleğini icra eden, sadece ve sadece milletin çıkarlarını düşünen aydınları, batı çıkarlarına hizmet edecek şekilde özel olarak yetiştirilen siyasetçilere ve iş dünyasına yönelik bilgilerin gereğini mutlaka yerine getirmelidir, aksi halde bu ülkeye hainlik yapmaya ve emperyalizmin uşağı olmaya devam edecekleri için her türlü eleştiriyi hak edeceklerdir.
TÜRKİYE FESTÖ İLE MÜCADELEDE ALMANYA’NIN BAŞINI ÇEKTİĞİ AB VE RUSYA İLE İŞBİRLİĞİ YAPABİLİR.
Sizce Almanya’nın FETÖ’ye bakışı nedir?
FESTÖ’nün yapılanmasına ve başta Türkiye olmak üzere dünyadaki faaliyetlerine baktığımızda bu örgütün büyük oranda ABD ve İngiltere ile işbirliği içinde olduğu ortaya çıkmaktadır. Zaten İngiltere’nin AB’den ayrılma süreçlerinde bu düşünce etkili olmuştur. Türkiye FESTÖ ile mücadelede Almanya’nın başını çektiği AB ve Rusya ile işbirliği yapabilir. Milli çıkarlara dayalı işbirliğinde bu suç örgütünün ülkemize verdiği zararlar azaltılabilir. Başta Suriye ve Irak olmak üzere bölgemizde barış ve istikrar için bu ülkelerden destek alınabilir. Ama aynı dış politika tedbirlerini çıkarlarımız çatıştığı için ABD ve İngiltere’yle gerçekleştirmek hayatın olağan akışına aykırı olur. Almanya’nın, FESTÖ’nün ABD ve İngiltere’ye hizmet eden bir yapı olduğunu görmesi ve bu nedenle bu örgütten uzak durması anlaşılabilir. Ancak FESTÖ’den haberinin olmaması mümkün değildir.
Bir makalede okumuştum: Dünyaca ünlü bir Yahudi teşkilatı olan ADL Gülen’in kitaplarını basıp dağıtmış. Biraz önce değindiğiniz gibi Yahudilerle ilişkilerinde hiçbir zaman hiçbir problem olmadı, değil mi?
İngiltere ve ABD’de yönetimde etkin olan Yahudi kuruluşları aynı ölçüde FESTÖ’nün yönetiminde de etkindir. Bu kuruluşların eğittiği, organize ettiği, kendi yöntem ve iletişim sistemlerini paylaştığı FESTÖ’yü Yahudi kuruluşlarından ayrı düşünmek mümkün değildir. Tam tersi,ABD-İngiltere çıkarlarına hizmet edecek şekilde birlikte hareket etmekten çekinmediler.
Böylesine geniş bir yelpazede korunan Fetullah Gülen’in Türkiye’ye gönderilmesi sizce mümkün mü, böylesine çok yönlü desteklenmiş bir örgütü koruyan himaye eden ülkeler için de, tehlike olabileceğini düşünmek gerekmez mi?
ABD ve İngiltere’nin özellikle İslam dünyasında yoğun olmak üzere maşa olarak kullandıkları, kendi çıkarlarına göre bazı ülkelerdeki iç siyaseti ve ekonomik kaynakları yönetmek için yardım ve yataklık ettikleri FESTÖ benzeri çok sayıda suç örgütü vardır. Dolayısıyla FESTÖ liderinin Türkiye’ye iade edilmesi FESTÖ benzeri oluşumların liderlerini de etkileyecektir. Şayet Gülen Türkiye’ye iade edilirse onlar da kendilerini tehlikede görecek ve emperyalizimle işbirliğini gözden geçirecektir. Bu arka planı dikkate aldığımızda ABD’nin Türkiye’deki çıkarlarını tehlikeye atan kararlı bir tutum görmediği sürece FESTÖ liderini Türkiye’ye iade etmeyecektir ve yargı bahanesini kullanmayı sürdürecektir. Türkiye iade konusunda kararlı bir siyasi ve hukuki bir duruş gösterebilirse en fazla Türkiye ile suçluların iadesine yönelik bir antlaşması bulunmayan Kanada gibi ikinci bir ülkeye siyasi olarak iltica etmesine izin verecektir. Batı dünyası FESTÖ’yü kendi beslediği, büyüttüğü ve koruduğu için kendileri için bir tehdit olarak düşünmediler. Bu nedenle de Türkiye’ye iadesi onların çıkarına aykırıdır.
Darbe girişimine inanmayanlara en iyi yanıt adil yargılamayla ortaya çıkan sonuçlar olacaktır. Bu nedenle yargılama sürecinde hata yapmamak gerekir. Oysa darbe girişimi sonrası alınan önlemler açısından hatalar yapılmaya başlandı. Burada sizlere ülkeyi yönetenlere çok iş düşüyor. Siyasi iktidar neleri yapmaktan kaçınmalı?
Dediğiniz gibi, FESTÖ ile bağlantısı olanlar kesinlikle adil olarak yargılanmalı ve bu yargılamalar, TRT’nin tahsis edeceği bir kanaldan sürekli olarak ve isteyen diğer TV kanalları vasıtasıyla kamuoyuna canlı olarak yansıtılmalıdır. Böylece eli kanlı darbeci FESTÖ’nün karanlık yüzü ve emperyalist güçlerle işbirliği, bu suç örgütüne ülkemizde yardım ve yataklık yapan odakların ortaya çıkması sağlanmalıdır. Kısacası bu eli kanlı terör örgütünün Türk milletine yaptığı ihanetin millete anlatılması mümkün olacaktır. FESTÖ’nün bilinçli ve sistemli olarak masum insanları da iftiralarla suçlama konusunda ne kadar uzman olduğu Kumpas davalarında ortaya çıkmıştır. 15 Temmuz sonrasında başlayan süreçte de bu suç örgütünün aynı yöntemleri kullanarak vatana ve millete bağlı yurtsever insanları ihbar ettiği bilinmektedir, bu noktada başta Türk yargısı olmak üzere ilgili ve yetkilileri göreve çağırıyoruz. FESTÖ’nün, karanlık amaçlarını boşa çıkaralım, yargılama süreçlerinde kamu vicdanı bu suçlu kazanına atılan masum insanlardan dolayı sızlamasın. Çağdaş Cumhuriyeti kuran ve bizlere emanet eden Atalarımızın iradesine, temeli hukuk ve adalet olan Türkiye Cumhuriyeti devletinin bekasına hep birlikte sahip çıkalım.
Aynı dilekleri paylaşıyoruz. Çok teşekkürler.
Ben teşekkür ederim.
Nurzen Amuran
Odatv.com
Комментарии
Отправить комментарий