Hedefteki adam: Hakan Fidan
Hedefteki adam: Hakan Fidan
BBS türkcə
- 24 Ekim 2013
- yorumlar
“Bize, ‘Bölgenizde
çok iyisiniz, parlayan yıldızsınız’ deniyor. Ama biz bunu yeterli
görmüyoruz. Bu bölge, birkaç ülke hariç, birinci sınıf oyuncuların
olduğu bir alan değil. Biz global alanda oyuncu olmak istiyoruz. Bu
alanda 10 (gizli) servis var. 2-3 yıl içinde onlardan biri olacağız...”
Bu
sözler, bugünlerde hakkında en çok yazı çıkan, analiz yapılan kişiye,
yani Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı Hakan Fidan’a ait ( 5
Ocak 2012). Bir açıdan Türkiye-İsrail-ABD üçgeninde ve onların gizli
servisleri arasında yaşanan gerginliğin ipuçlarını yansıtan bu sözler
Fidan’ın niçin hedef alındığını göstermesi açısından da önemli.Hakan Fidan kimdir? Ve ne yaptı ki dünyanın önde gelen iki gizli servisi CIA ve MOSSAD’ı bu kadar kızdırmış olsun?
Ayrıntıları gizli bir hayat
Fidan’ın biyografisi hakkında bilinenler çok sınırlı. MİT’in resmi web sitesinde (http://www.mit.gov.tr/mustesar.html) yer alan özgeçmişi de açıklayıcı olmaktan uzak. Örneğin, doğduğu yıl (1968), Kara Kuvvetleri Muhabere Okulu’ndan mezun olduğu yıl (1986) ve MİT Müsteşarlığı’na atandığı gün (27.05.2010) dışında akademik ve özel yaşamında geçirdiği dönemleri belirten hiçbir tarihe yer verilmemiş.Hangi tarihte ordudan istifa ettiğini, hangi büyükelçilikte ve hangi tarihler arasında kıdemli siyasi ve ekonomik danışmanlık yaptığını, ne zaman Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı’na girdiğini (TİKA) ve Başbakanlık’ta göreve ne zaman getirildiğini resmi özgeçmişinden öğrenemiyoruz.
Ama öğrendiğimiz, 42 yaşında MİT’in başına geçen Hakan Fidan’ın ordudan ayrılmasından sonraki kariyerinin eşine az rastlanır bir yükseliş gösterdiği. Bu yükselişi olanaklı kılan ise University of Maryland University College’dan lisans ve Bilkent Universitesi’nden aldığı yüksek lisans ve doktora dereceleri olmuş. Ve tabii ki Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ona “sır küpüm” diyecek kadar duyduğu güven.
Gayriresmi kaynaklarda yer alan bilgilere göre Fidan’ın istihbarat geçmişi orduda astsubay olarak görev yaptığı dönemlere dayanıyor. Ama onu MİT’in başına taşıyan süreci başlatan gelişme ise Bilkent Üniversitesi’nde sunduğu dış politikada istihbaratın yeri konusunu işleyen “İstihbarat ve Dış Politika: İngiliz, Amerikan ve Türk sistemlerinin mukayesesi” başlıklı tezi oldu.
31 yaşında tez, 42’sinde müsteşar
Aktüel dergisinde Ferhat Ünlü imzasıyla 22 Ocak 2013’de yayınlanan geniş analizde, Fidan’ın bu tezi 1999 yılında, yani 31 yaşında ve MİT’in başına geçmeden 11 sene önce yazdığı kaydediliyor. Altı bölüm ve 86 sayfadan oluşan tezi inceleyen Ünlü’ye göre, Fidan bu çalışmasıyla MİT’i nasıl dönüştüreceğinin alt çalışmasını yıllar önce tamamlamış.Yine Ferhat Ünlü’nün değerlendirmesine göre, Fidan’ın temel tespiti Türkiye’nin Soğuk Savaş dönemi boyunca ve sonrasında dış istihbarat toplama gereksinimi duymadığı ve dolayısıyla NATO müttefiklerinden gelen istihbarata bağımlı kaldığı. İkinci önemli tezi ise başarılı bir dış politika için güçlü istihbaratın olmazsa olmaz koşul olduğu.
Fidan, 5 Ocak 2012 günü MİT’in kuruluşunun 85. yılı nedeniyle biraraya geldiği medya temsilcilerine, iç ve dış istihbaratın ABD’deki CIA-FBI modeli sentezlenerek yapılandırılacağını anlatırken, istihbarat servisinin dış politikada oynadığı rolün daha da güçleneceği mesajını veriyordu. Böylece bir anlamda yıllar önce kaleme aldığı tezi yaşama geçirdiğini ilan ediyordu.
İsraille gerginliğin temel nedeni İran
Hakan Fidan’ın kariyerindeki en önemli görevlerden biri 2008-2009 döneminde merkezi Viyana’da bulunan Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) yönetim kurulu üyeliği, yani 'şerpa' olarak görev yapması olarak görünüyor.Özellikle İran’ın tartışmalı nükleer enerji programıyla ilgili uluslararası müzakerelerinin yürütülmesiyle tanınan bu kurumdaki görevi sırasında Fidan’ın -Türkiye’nin politikaları kapsamında- İran konusunda ılımlı bir tavır izlemesi dikkat çekiyor. Fidan’ı daha sonra İsrail ve ABD’nin hedefine getiren iddia da o dönemi içeriyor: Bu yayın kuruluşlarına göre, Hakan Fidan’ın IAEA görevi sırasında müttefiklerden ulaşan bazı istihbarat bilgilerini İran tarafına aktardığı iddia ediliyor.
Fidan’ın önce MİT’e müsteşar yardımcısı olarak atanması ardından da müsteşarlığa getirilmesiyle birlikte İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak, eleştiri ve kaygılarını açıkca dile getirmişti. Hakan Fidan da 30 Haziran günü Habertürk gazetesine verdiği ilk ve son demecinde bu durumu anımsatırken şu ifadeleri kullanmıştı:
“Dünyada ilk defa bir devlet (İsrail), başka bir devletin istihbarat yönetimine tepki gösterdi ve açıkca kendi çıkarları için Hakan Fidan’ın MİT’in başına gelmesini istemedi ve resmi açıklamayla bunu beyan etti.”
İsrail’in bu tepkiyi koyduğu dönemde Fidan’ın henüz MİT’i dönüştürme sürecine başlamadığı; dolayısıyla etkin karşı-istihbaratla CIA ve MOSSAD gibi servislerin faaliyetlerine fazlaca bir engel çıkartmadığı anımsanmalı. Ayrıca o dönemde ne Arap Baharı vardı ne Suriye iç savaşa gömülmüş ve ne de el-Kaide kaynaklı aşırı gruplar bölgeye akın etmişti. Dolayısıyla Fidan’a karşı başlatılan ve daha sonra genişleyen kampanyanın temelinde İran olduğu açık.
Türkiye’de de hedef mi?
Fidan’ın bundan sonraki açıklamaları çok önemli:“Bahsekonu açıklama sonrası MİT’e yönelik Türkiye içinden haksız yayınlar ve saldırılar peşpeşe yapılmaya başlandı, 30 yıllık Kürt sorununun nihayete erdirilmesi amacıyla verilen görev çerçevesinde gizli yapılan görüşmeler yanlı bir şekilde basına sızdırıldı, Hakan Fidan gözaltına alınmaya çalışıldı, terörist sanılarak TSK tarafından bombalanan sınır kaçakçılarının ölümünden sorumlu tutulmaya gayret edildi, Akdeniz’de uluslararası sularda eğitim amacıyla görev yapan ve Suriye tarafından düşürülen uçağımız, Gaziantep’te ve Reyhanlı’da teröristler tarafından patlatılan bombalar ve ölen Türk vatandaşları MİT’e saldırıda bulunmak için kullanıldı.”
Fidan’ın, kendi döneminde yaşanan önemli olayların bir özetini de geçerken, bütün bu gelişmeleri İsrail’in kendisiyle ilgili tepkisine bağlaması da dikkat çekici.
Bunların arasından kuşkusuz en önemlisi 7 Şubat 2012’de özel yetkili savcının Fidan ve 2 MİT yöneticisini KCK davasında ifade vermeye çağırmış olması geliyor. Başbakan Erdoğan’ın daha sonra “Gitse alacaklardı” dediği olay, hükümetle Gülen cemaati arasındaki çekişmenin gözler önüne serilişi olarak yorumlanmış ve ciddi bir devlet bunalımına yol açmıştı.
Psikolojik harekatı kim yürütüyor?
İsrail-ABD ekseni ve Gülen cemaatinin ortak hedefi haline gelmesi açısından da dikkat çeken Fidan, dört ay önce verdiği demeçte kendisine ve kuruma yapılan saldırıları “MİT’e kamuoyu önünde tartışmalı bir kurum imajı vermek ve yıpratmak üzerine kurulu bir psikolojik harekat yürütüldü” ifadeleriyle değerlendiriyordu.Fidan’ın bahsettiği ''psikolojik harekat'' bundan sonra devam eder mi bilinmez? Bir başka belirsizlik ise Fidan’ın kariyerinin bu olaylardan nasıl etkileneceği. Net olan ise, Başbakan Erdoğan'ın 'yol arkakadaşına sahip çıktığı.' Bu devam ederse Fidan'ın daha kritik roller üstlenmesi beklenebilir.
Комментарии
Отправить комментарий