Türk Devletlerinde Casusluk (Kəşfiyyat)
C) Türk Devletlerinde Casusluk. Tarih
boyunca çok sayıda devlet kuran ve pek
çok devletle siyası münasebetlerde bulunan
Türkler istihbarat (kəşfiyyat) işine büyük önem
vermişlerdir. Orta Asya Türk devletlerinde
casuslara çaşut, ihbara ise çaşutlama
denirdi.
Eski siyaset bilimcileri, ülkenin ve halkın
menfaati için casus kullanmanın gereği
üzerinde durmuşlardır. Nizamülmülk,
dünyanın her yerine tüccar, seyyah,
süfi, eczacı kılığında casuslar gönderilmesini
ve bunlardan ülkelerin durumları
hakkında haberler alınmasını,
taşradaki idarecilerin padişaha muhalefetlerine
ve muhtemel isyanlarına karşı
ülke içinde de casus kullanılmasını, ancak
casuslara karşı da uyanık bulunulmasını
tavsiye etmiştir (Siyasetname, s.
110 vd.). Aynı şekilde XI-XIII. yüzyıllar
arasında yazılan idari teşkilatta ilgili
eserlerde süfi müellifler bile ülkenin selameti
bakımından istihbarat işinin önemini
belirtmişlerdir.
Müslüman Türk devletlerinden Gazneliler'de
berid* teşkilatı ve istihbarat işlerinin
büyük önem kazandığı bilinmektedir
(Beyhakı, I, 27, 386). Gazneliler'de
casusluk özellikle Sultan Mahmud zamanında
çok gelişmiştir. Onun casusluk faaliyetlerini
yoğunlaştırdığı ülke ise Karahanlı
Devleti'ydi.
Büyük Selçuklu Devleti'nin ilk yıllarında
casusluk işlerine önem verilmemiş,
Divan-ı Berfd de kaldırılmıştır. Nizarnl-i
Arüzr Selçuklu idarecilerini, saltanata
mahsus adet ve kuruluşların çoğunu,
bu arada haberleşme teşkilatını kaldırmakla
itharn etmektedir (Çe har Mak:ale,
GMS, Xl, 24). Gerçekten kaynaklarda belirtildiği
gibi casusluktan ve casuslardan
hoşlanmayan Alparslan bu teşkilatı kaldırmıştır
(Bündari. s. 67). Nizamülmülk,
ismailTier'in uzun süre gizli faaliyetlerde
bulunduktan sonra iyice güçlenip birden
bire ortaya çıkmalarını haber alma
teşkilatının bulunmayışma bağlamaktadır.
Daha sonra Selçuklular'da Nizamülmülk'ün
gayretleriyle haberleşme sistemi
kurulmuş, Sultan Melikşah'la veziri
özel casuslar kullanmışlardır. Sultan Sencer'in
Edfb Sabir adlı şairi casusluk göreviyle
Harizm'e gönderdiği ve onun yolla-
dığı bir resim sayesinde kendisine karşı
düzenlenen bir suikastten kurtulduğu
bilinmektedir (Devletşah . I, 136- 137).
Büyük Selçuklu Devleti'nin uzantıları
sayılan diğer Türk devletlerinde de istihbarat (kəşfiyyat)
işine önem verilmiştir. Kirman
Selçukluları hükümdarlarından Muhammed
b. Arslanşah yalnız ülkesinde değil
isfahan, Horasan vb. yerlerde "sahib-i
haber" denilen casuslar bulundurmuştur.
Harizmşahlar'da casusluk teşkilatına
önem verilmiş, Haçlılar'la sürekli mücadele
halinde bulunan ZengTier ve EyyübTier
zamanında da teşkilatın gelişmesi
için büyük gayretler sarfedilmiştir. Casusluğun,
hükümdarların bu işe önem
verip verıneyişine göre gelişip zayıfladığı
anlaşılmaktadır.
Anadolu Selçukluları'nda berid teşkilatı
mevcut olmamakla birlikte istihbarat
işlerinin artarak önem kazandığı bilinmektedir.
Esasen daha Büyük Selçuklular'dan
itibaren Arapça beridin yerine
Türkçe ulak kelimesinin kullanılmaya
başlandığı görülmektedir. Selçuklular,
önceleri Bizans İmparatorluğunun casusları
ve İran'daki Batıni zümrelerin gizli
fedaileriyle (bk. oAI) uğraşırken XL yüzyıldan
itibaren bunlara Moğol casusları
da katılmıştır. Anadolu Selçukluları özellikle
Moğol casuslarına karşı Bizans· a
yaklaşma ve bu devletle siyasi münasebet
kurma yollarını aramışlardır. XII ve
XIII. yüzyıllarda Anadolu Selçukluları'nın
Bizans İmparatorluğu ile kurduğu ilişkiler,
görünüşte resmi elçi, gerçekte ise
casus olan görevlilerle olmuştur. Selçuklular'ın
gelişmesini ve Batı'ya yayılmasını
istemeyen Moğol hükümdarları daha
ziyade Batıni casuslar kullanmışlardır. IL
Gıyaseddin Keyhusrev zamanında Anadolu'da
Baba İshak - ı Horasani adlı Türkmen
şeyhinin başlattığı Babailer ayaklanmasının
amacı sadece dini değildi;
Moğollar'ın Anadolu'yu ele geçirmelerine
yönelik önceden tasarlanmış planlı
bir hareketti. Babai müridieri arasına
giren Moğol casusları Selçuklu ordusunun
başarı kazanmasını güçleştiriyordu.
Nitekim o yıllarda Moğol ordusu Kösedağ'da
Selçuklular'ı yenmiş ve bu devlete
son vermiştir ( 1243).
İlhanlılar zamanında, Hasan Sabbah'ın
yolundan giderek casusluğu BatınTiiği
yayma faaliyeti için kullanan dervişleri n
çalışmaları önlenmiştir. Hülagü Han'ın
kumandası altındaki Moğol ordusu, Haşhaşi
casuslarının yuvalandığı Alamut Kalesi'ni
almış ve gizli faaliyetlerde bulunan
Batıniler'i ortadan kaldırmıştır.
Moğollar daha sonra Anadolu birliğini
kuran, Trakya'yı alarak Balkanlar'a yayılan
Osmanlılar zamanında da faaliyetlerini
sürdürmüşlerdir. XIV. yüzyıl sonlarında
Anadolu'da yine Batıni düşünceleri
benimseyen gizli bir akım yayılmaya
başladı. Horasan taraflarından gelen
ve kendilerine derviş süsü veren Batıniler
Cengiz Han'ın halefierince himaye
edilmiş, Osmanlı, Altın Orda, Türkistan
ve İran ülkelerine gönderilmiştir.
Timur devrinde, komşu ülkelerde ve
halk arasında dolaşarak haber toplayan
derviş, tüccar. müneccim, asker, sanatkar,
pehlivan kılığında casuslar kullanıldığı
bilinmektedir. Bizzat Timur tarafından
görevlendirilen bu kişiler genellikle
iki koldan faaliyet gösteriyorlardı.
Bunlardan biri, Osmanlı idaresindeki
Anadolu beyliklerini Osmanlılar'a karşı
ayakland ı rmak, diğeri ise Moğol hakimiyeti
altında bulunan yerlerde yaşayan
Batıniler'i Sünniler arasına sokarak
inanç karışıklığı çıkarmak, özellikle Aleviler'i
Anadolu'nun doğusundan başlayarak
Güneydoğu'ya ve Orta Anadolu'ya
doğru ilerletmekti. Timur kısa sürede
muvaffak olmuş, Yıldırım Bayezid zamanında
hemen hemen siyasi birliği kurulmuş olan Anadolu'yu Ankara Savaşı'ndan
sonra parçalamayı başarmıştır. Timur'un
Ankara Savaşı'nı kazanmasında
casusların büyük rolü olmuştur.
Osmanlılar zamanında , çoğu Nizamül-
. mülk'ün Siyasetname'sinin etkisinde
kalınarak yazılmış nasihatname ve siyasetname
töründeki eserlerde casus kullanmanın önemi ısrarla vurgulanmıştır.
Bu eserlerde ülke içinde olduğu gibi dış
düşmaniara karşı da casus ku ll anılması
öğütlenmiş, düşmanın durumunu bilmenin
önemi ve ülkenin ancak bu sayede
ayakta kalabileceği belirtilmiştir. Gerçekten
Osman l ı Devleti'nin gerilemesinde,
XVI. yüzyılın sonlarından itibaren istihbarata
gereken önemin verilmeyişinin büyük
rolü olduğu bilinmektedir. Nitekim
dönemin siyaset bilimcileri de bu hususa
dikkat çekmişlerdir (Defterdar Sarı Mehmed
Paşa , Nestiyihü'l·vüzera, s. 79).
Osmanlı l ar' da muhbirlik ve "nakl-i kelam"
pek hoş karşılanmamakla birlikte
istihbarat, daha kuruluş yıllarından itibaren
üzerinde önemle durulan bir konu
olmuştur. Timur darbesinden sonra
XV. yüzyılın ilk çeyreğinde tekrar toparlanan
Osmanlılar dışarıda ve içeride casusluk
faaliyetlerini sürdürmüşlerdir.
Dışarıdaki faaliyetler genellikle, başta
Bizans İmparatorluğu olmak üzere Macaristan
Krallığı'na, Venedik Cumhuriyeti'ne
ve papalığa karşı olmuştur. Osmanlılar
Anadolu birliğini sağlamak için
beyliklere ve özellikle Karamanoğulları'na
karşı da casus kullanmışlard ır. Hıristiyan
dünyasıyla ilgili olarak daha ziyade
yahudilerden ve özel olarak yetiştiriimiş
hıristiyan casuslardan fayd alanıl mıştır.
Genellikle İtalya'da ve Avusturya'da
faaliyet gösteren bu casuslara martolos*
denirdi. Bir rivayete göre martoloslar
daha Osman Gazi ve Orhan Gazi
zamanlarında casus ve haberci olarak
kullanılmıştır (Neşrl. I, 25, 51, 174). İtalya'da
görevli martalosların sadece yahudilerden
olmasına özen gösterilir, böylece
yahudilerin Hıristiyanlığa karşı MOsevılik
gayretlerinden de istifade edilirdi.
Özel eğitimden geçirilen hıristiyan
martaloslar ise genellikle Macaristan ve
Avusturya' da faaliyet gösterirlerdi. Il.
Murad, ll. Kosova Savaşı öncesinde Doğan
adlı bir martalostan düşmanın du-
CAS US
rumu hakkında bilgi edinmiştir (Aşıkpaşazade,
s. 134) Fatih devrinde Macaristan'a
yapılan akınlar sırasında görünüşte
hıristiyan, gerçekte ise müslüman
olan kırk martolasun kullanıldığı bilinmektedir
(Anhegger, TO, sy. l, s. 156). XV.
yüzyılın ikinci yarısından itibaren martoloslar
Anadolu'da özellikle Uzun Hasan
· a karşı gerçekleştirilen seferlerde
de faaliyet göstermişlerdir (Anhegger,
ae., s. 285 vd.). Martaloslar dikkat çekmernek
için bulundukları ülkenin geleneklerine
uygun olarak yaşarlar ve mutlaka
bir işle meşgul olurlardı. Osmanlı lar
voynuk* ları da muhbir olarak kullanmışlardır
(Ercan, s. 75, 96).
Askeri amaçlı istihbaratta Osmanlılar,
daha önceki Türk devletlerinde olduğu
gibi dil denilen düşman esirlerinden
de istifade etmişlerdir. Savaşlarda
diri olarak elde edilen ve kendilerinden
orduları ve ülkeleri hakkında bilgi edinilen
diller (Selaniki, I, 32; ll, 645). genellikle
düşman topraklarına giren akıncılar
ve bunlarla birlikte akına çıkan martoloslar,
bazan da timarlı sipahiler tarafından
yakalanırdJ (Koçi Bey, s. 25). Akıncılara
bu diller kılavuzluk yaparlardı. Ancak
dillerin bazan ülkeleri lehine çalıştıkları,
sefer güzergahını saptırarak
Türkler'i tuzağa düşürdükleri de olmuştur.
Büyük seferler için mutlaka casusların
vereceği bilgilere ihtiyaç duyulurdu.
Nitekim Kanuni Sultan Süleyman'ın
Sigetvar seferinde (1566) Osmanlı ordusuna,
Macar kalelerinde uzun süre hizmette
bulunmuş Mezorich Mortan adlı
bir Boşnak kılavuzluk etmiştir.
Yükseliş döneminde Osmanlılar kendi
ülkelerine k.ırgın bazı Batılılar'dan da casus
olarak faydalanmışlardır. Fatih Sultan
Mehmed'in, sarayına getirttiği İtalyan
sanatçılardan ülkeleri hakkında bilgi
edindiği bilinmektedir (Babinger. s.
609-612). Buna ka rşılı k yine Fatih zamanında
çeşitli yerlerden bilgin, sanatkar,
hekim kisvesinde gelen casusların ülkeleri
lehine faaliyet gösterdiği de kaydedilmektedir.
Gerçekten hemen tamamı
yabancı olan saray hekimleri, Batılılar
için her zaman kullanılan ideal muhbirler
olmuşlardır. Fatih'in şüpheli ölümüne
adı karışan Ya ku b Paşa' dan, Lord
Byron ' ın hekimi olup daha sonra Osmanlı
sarayına yerleşen İngiliz Millingen'e ve
casuslara dair bir kitap yazan Mavrayani
Paşa'ya kadar saray hekimleri genellikle
Osmanlılar aleyhine casusluk yapmışlardır
(Cevdet, V. 63-64). Elçilikler de
yine Batılılar'ın kullandığı adeta resmi
167
CAS US
birer casusluk teşkilatıydı (Koçi Bey, s.
66). Erken devirlerden itibaren bundan
en çok Venedikliler faydalanmışlardır. Daha
XV. yüzyılda bu devletin istanbul'da
balyos* adı altında daimi elçi bulundurduğu
bilinmektedir.
İstanbul'un fethinden sonra Osmanlılar'ın
Anadolu'da ve Avrupa'da güçlenip
yayılmaları, Batı'da biri papalık, diğeri
krallarca yürütülen iki büyük casusluk
teşkilatının gelişmesine yol açmıştır. Katolik
hıristiyan dünyasının temsilcisi olan
papa, Türkler' e karşı bütün Avrupalılar'ı
birliğe çağırırken kullandığı casuslar aracılığı
ile bütün kiliseleri ve kralları Osmanlı
Türkleri aleyhine karşı kışkırtmıştır.
Merkezi istanbul'da bulunan Ortodoks
Patrikliği de papanın münasebet
kurduğu bir müesseseydi. Hıristi yan
dünyasını bölmek için Fatih tarafından
ihya edilip himaye gören Ortodoks
kilisesi daha sonraki dönemlerde Türkler
aleyhine Vatikan'la iş birliği yapmıştır.
XV. yüzyılda casusluk faaliyetlerinin
en büyüklerinden birine, önce Rodos şö valyelerine
sığınan, daha sonra İtalya'ya
geçen ve papanın eline düşen Cem
Sultan sebep olmuştur. Bu olay yıllarca
Roma-V en edi k ve istanbul arasında gizli
casusluk ve çıkar oyunlarına yol açmıştır.
Doğuda bir devlet teşkilatı olarak casusluk,
XVI. yüzyılın ilk çeyreğinde Safevi
Devleti zamanında iran'da yeniden
ortaya çıkmıştır. Bu teşkilatın amacı Sünni
Osmanlı Devleti'ni yıkmak, Şiiliği İslam
dünyasına hakim kılmak ve bütün
İslam ülkelerini ele geçirmekti. Osmanlı
kaynaklarında Rafızi, kızılbaş veya Alevi
adlarıyla anılan Şii SafevTier, Şah ismail'in
başa geçmesiyle iran'da idareyi
ele aldıktan sonra özellikle Doğu Anadolu'da
faaliyet göstermişlerdir. Şah ismail
kısa sürede burada manevi bir nüfuz
kazanmayı başarmıştır. Bunda kullandığı
propagandistlerin etkin rolü olduğu
kesindir. Aslında birer casus olan
Şii daller yalnız tekkelerde ve halk arasında
değil kendilerini Bektaşiliğe nisbet
eden yeniçeriler arasında da faaliyet
göstermişlerdir. Dede, baba, halife,
sultan, şeyh, pir gibi sıfatlarla anılan Şii
propagandacısı casuslar, ll. Bayezid zamanında
sarayda bile saygı görmüş ve
taraftar bulmuşlardır. "Hatai" mahlasıyla
Türkçe şiirler yazan Şah İsmail bu sayede
kısa sürede Osmanlı Devleti'nin bütünlüğünü
sarsacak bir güce ulaşmıştır.
Bu hükümdar daha da ileri giderek ca-
168
susları vasıtasıyla Doğu seferi sırasında
Yavuz Sultan Selim'i öldürtmek istemiş,
ancak başarılı olamamıştır (Lutfi Paşa,
s. 249).
Osmanlı padişahları içinde gerek ülke
dahilinde gerekse ülke dışında casusluktan
en çok faydalanan hükümdarlardan
biri Yavuz Sultan Selim'dir. Daha
şehzadeliği zamanında istanbul'da olup
bitenlerden, bu arada babası ll. Bayezid'in
büyük oğlu Şehzade Ahmed'i veliaht
yapma niyetinden haberdar olan
Yavuz Selim, Şah İsmail'in Anadolu'daki
bölücü faaliyetlerinin ne dereceye ulaştığını
da biliyordu. Padişah olduktan sonra
Şah ismail'i Çaldıran'da yenerek Anadolu'daki
gizli kızılbaş faaliyetlerine geçici
de olsa son vermiştir.
Kanüni Sultan Süleyman zamanında
özellikle Batı'daki casusluk faaliyetlerine
önem verilmiştir. Bu hükümdar sefere
çıkmadan önce martolasiardan bilgi
alır, Avrupa devletlerinin durumlarını,
askeri güçlerini, savaş teknik ve kabiliyetlerini
öğrenir, kendi ordularını da
ona göre teçhiz ederdi. Kanüni martolosları
barış zamanlarında da sürekli
muhbirlik işlerinde kullanmış, böylece
martalos teşkilatma ayrı bir nitelik kazandırmıştır.
Bu dönemde martalosların
bir görevi de düşman devletlerin halkı
arasına karışarak Türkler'in gücünü,
askeri üstünlüğünü anlatmak suretiyle
morallerini bozmak ve devletlerine olan
güvenlerini sarsmaktı. XVI. yüzyılda Osmanlılar
Batı'da kral saraylarında özellikle
Slav ve Hırvat sınırlarında papazları
ve asilzadeleri de casus olarak kullanmışlardır.
Kaptanıderya Küçük Ali Paşa'nın
kardeşliği Sicilyalı Mehmed Ağa,
Titus Moldariensis Clericus adıyla kırk
yıla yakın Osmanlı himayesindeki Fransa
kralının sarayında Osmanlı casusu olarak
görev yapmıştır. Mehmed Ağa Avrupa
devletleri ve özellikle Osmanlı Devleti'nin
Batı'daki en büyük rakibi olan
Avusturya hakkında da istanbul'a muntazaman
bilgiler göndermiştir. Öte yandan
Türkler'in fethettikleri yerler halkına
hoşgörülü davranmaları, yüzyıllarca
oralarda tutunabilmelerinin en büyük
sebebi olmuş, hatta bu yerler halkı çok
defa Türkler lehine muhbirlik bile yapmışlardır.
Kanüni zamanında batıda Bağdan,
Mohaç, Bosna, doğuda Erzurum,
Van, LahSa bey ve beylerbeyilerine gönderilen
fermanlarda düşmanı gözetlemeleri
İ sten irken (BA, MD, nr. 3, tür. yer.)
ülke içindeki haber alma teşkilatı da geliştirilmiştir.
XVII. yüzyıl başlarından itibaren gittikçe
güçlenen ve Osmanlı tebaası Ortodokslar'ın
koruyuculuğunu üstlenerek
gayri müslimleri Osmanlı Devleti aleyhine
karşı sürekli kışkırtan Rus Çarlığı'na
karşı da bir casusluk teşkilatı kurulmuştur.
Bu teşkilata özellikle Tatarlar alınmıştır.
Ulak adıyla anılan bu haberciler
karavul denilen m enzillerde gözcülük yaparlar
ve aldıkları bilgileri süratle merkeze
ulaştırırlardı. Casus ulaklar özellikle
Balkanlar'da, Rus ve İran sınırlarında
kullanılmıştır. IV. Murad zamanı, Osmanlı
tarihinde casusluk faaliyetlerinin yoğun
olduğu dönemlerdendir. Bu hükümdarın
çocuk yaşta tahta çıkması sebebiyle
devlet idaresi Kösem Sultan'ın eline
geçmiş, gevşek idare yüzünden Safevi
Devleti doğuda casusluk faaliyetlerini
arttırmış ve Anadolu Alevileri'ni merkezi
hükümete karşı isyana teşvik etmiştir.
Sultan Murad 1632'de idareyi eline
aldıktan sonra merkezde ve taşrada durumu
düzeltmeye çalışmış, İran şahının
propagandacı olan casusların birçoğunu
öldürtmüş, bu arada Fener Rum Ortodoks
Patrikhanesi'nin devlet aleyhine
faaliyetlerini arttırması üzerine patriği
astırmıştır. XVII. yüzyılda Köprülü
ailesinden ıslahatçı vezirler de içeride
ve dışarıda çok sayıda casus kullanmışlardır.
XVII. yüzyılda Osmanlı Devleti'ne tercüman,
hekim, elçi olarak gelen, saraya
giren ve padişahla yakın ilişki kuran Ermeni,
yahudi, Rum gibi gayri müslimlerden
başka Arap, Gürcü, Tatar. Arnavut
ve Boşnak gibi müslüman unsurların
içinden de casus çıktığı, hatta bunların
ll. Viyana Kuşatması'nda devlete karşı
yıkıcı faaliyetlerde bulundukları bilinmektedir.
Bunların en önemlisi, Merzifonlu
Kara Mustafa Paşa ile Tatarlar arasında
cereyan eden olaydır. Kırım Tatarları
arasına karışan düşman casusları, Mustafa
Paşa'nın zaferden sonra yağmaya
izin vermeyeceği şayiasını yayarak onların
savaşma şevklerini kırmışlardı.
XVIII. yüzyılda Osmanlılar düşmanları
hakkında daha ziyade gemi reisierinden
bilgi edinmişler ve Batılı devletler
nezdinde daimi elçi bulundurmamanın
cezasını çok ağır ödemişlerdir. Halbuki
istanbul yüzyıllardan beri çeşitli sefirlerin
ticari ve askeri uzmanlarının adeta
bir mücadele alanı olmuştu . Bu mücadeleler
bir süre sonra Şark meselesini
doğurmuştur. XVlll. yüzyılda Fransa'dan
getirtilen Baran de Tott ile XIX. yüzyılda
Almanya'dan çağırılan Helmut von
Moltke, hem askeri uzman hem de siyasi
diplomat olarak faaliyet göstermişlerdir.
Bunlar bir yandan Osmanlı ordusunun
ıslahı için gayret gösterirken bir
yandan da bu hizmetlerini kendi ülkelerinin
çıkarları için kullanmışlardır. Baran
de Tott Türkler'e karşı tutumunu hatıralarında
açıkça ifade etmiştir. 1. Mahmud
zamanında Avusturya'dan kaçarak
Osmanlı Devleti'ne sığınan Fransız asıllı
Comte de Bonneval'in ( Humb aracı Ahmed
Paşa) durumu da şüphelidir. Osmanlılar'ı
sürekli olarak Avusturya'ya karşı savaşa
kışkırtan Comte de Bonneval'in hükümete
sunduğu her raporun bir nüshasının
Fransa'ya gönderilmesi, hayatı nın
sonlarına doğru kendisinin de ülkesine
dönmenin yollarını araması, hakkın daki
casusluk şüphelerini kuwetlendirmektedir.
ı. Abdülhamid ve lll. Selim dönemlerinde
casusluk ve karşı casusluk faaliyetleri
artmış, muhbirlik bir devlet kurulu
şu haline getirilmiş, doğrudan devletten
maaş alan casuslar kullanılmıştır.
Casusluk önceleri hemen sadece Rum
ve Ermeni gibi gayri müslimlere münhasırken
bu dönemde Türkler'den de casus
yetiştirilmiştir. H alet Efendi· nin ısrarıyla
tercüman olan Kostaki'nin casusluğu
ortaya çıkınca idam edilmiştir.
Onun yerine Divan-ı Hümayun tercümanlığına
Fenerli Rum ailesinden istavraki
Efendi getirilmişse de gizli belgeler buna
değil Rum asıllı müslüman Yahya
Efendi'ye tercüme ettirilmiş, Yahya Efendi
Babıali ·deki Tercüme Odası'nda yabancı
dil öğrenmek isteyen gençlere
Fransızca öğretmekle de görevlendirilmiştir
(Şanizade. IV. 33). Daha sonra ise
divan tercümanlıkianna müslümanlar getirilmiştir
(Orhonlu. Atatürk Konferansta·
n, V, 17).
lll. Selim zamanında Avrupa'nın önemli
merkezlerinde daimi ikamet elçiliklerinin
kurulmasıyla Osmanlı istihbaratında
büyük bir adım atılmıştır. Zira elçilerin
gizli görevi, bulundukları ülke hakkında
hükümete raporlar sunmaktı . Ancak
bu elçilerin yabancı dil bilmemeleri,
onları çoğu casus olan Rum tercümanların
yardımına muhtaç bırakmıştır (Kuran.
s. 64). XIX. yüzyılda casusluk faaliyetleri
öyle artmıştır ki Kabakçı Mustafa
önderliğindeki isyanda asiler bile öldürecekleri
devlet ricalini ele geçirmek
için casus kullanmışlardır (III. Selim'in
Hal'ine Dair Risale, vr. g•-b). ll. Mahmud
zamanında Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa
da Osmanlılar'a karşı casusluk faaliyetlerinde
bulunmuştur (Ata Bey, lll. 132-
I34)
Osmanlı gizli polis teşkilatı, yabancı
ajanların faaliyetlerinin yoğunlaştığı XIX.
yüzyıl ortalarında, ingiliz elçisi Statford
Canning'in Mustafa Reşid Paşa 'ya telkiniyle
kurulmuş ve teşkilatın başına Civinis
Efendi getirilmiştir. Sultan Abdülmecid
zamanında kurulan bu ilk polis
teşkilatı yine bu padişah zamanında kapatılmış,
fakat 1863'te yeniden açılmıştır.
Bu defa başına Ermeni asıllı biri getirilmiş
ve o da za rarlı faaliyetlerde bulunmuştur.
11. Abdülhamid devrinde Osmanlı istihbarat
teşkilatı geliştirilmiş ve modernleştirilmiştir.
Yine bu dönemde Midhat
Paşa Tuna valiliği sırasında burada özellikle
Bulgarlar'a karşı örnek bir gizli polis
teşkilatı kurmuştur. Makedonya'daki
ayaklanmalar ve gizli teşkilat için Aynaroz'a
Boşnak Hasib adlı bir ajan yerleştirilmiş,
bundan çeşitli ihbarlar alın mış tır.
11. Abdülhamid'in özel casusları hafiye*
lerdi. Bu hükümdar zamanında karşı
faaliyette bulunan çoğu gayri müslim
casuslar da vardı. Bunlardan yahudi asıllı
Emanuel Karasu, ll. Abdülhamid'e karşı
kurulan casusluk teşkilatının başına
getirilmiş, padişahın tahttan indirilmesi
için çalışmış ve sonunda bunu başarmıştır.
11. Abdülhamid'i tahttan indiren
İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin iktidarı
zamanında kurulan Teşkilat-ı MahsUsa
ise gerçek manada çağdaş bir casusluk
teşkilatıydı.
Devlet aleyhine faaliyet gösterenierin
cezası her devirde ağır olmuştur. Nitekim
istanbul'un fethi sırasında Bizans
lehine casusluk yapmakla itharn edilen
Veziriazam Çandarlı Halil Paşa XV. yüzyıl
ortalarında, yine casuslukla itharn
edilen Yorgaki adlı zimmi ise XVII. yüzyıl
sonlarında ölümle cezalandırılmıştır
(Defterdar Sarı Mehmed Paşa, Zübde-i Ve kayiat,
s. 430).
BİBLİYOGRAFYA:
BA, ~D. nr. 3,s. 49,186,384,388,435,451,
509, 528; nr. 14, s. 960; TSMA, nr. E 866/5,
2434, 5116, 5801/3, 7252, 7662; Nigar Anafarta,
Osmanlı İmparatorluğu ile Lehistan Arasındaki
~ünasebetlerle İlgili Tarihi Belgeler,
istanbul, ts_, tür.yer.; Nizamülmülk. Siyasetname
(Bayburtlugil), s. 110-126, 320; Beyhaki,
Tarih (nşr. Said Nefisl ), Tahran 1309, 1, 27, 386;
Niza~l-i Arüzl. Çehar ~alcale (nşr. Muhammed
Kazvlnl). G~S. London 1910, XI, 24; Bündarl,
Zübdetü'n-1'/usra, s. 67; Gazauatname-i Sultan
~urad b. ~ehemmed Han (nşr. Halil inaic
ı k - Mevlüd Oğuz). Ankara 1978, s. 3, 4, 5,
9; Devletşah, Tezlcire (tre. Necati Lugal), istanbul
1977, ı, 136-137; Aşıkpaşazade. Tarih, s.
CAS US
134; Neşrl, Cihannüma (Taeschner), 1, 25, 51,
174; Hadidl. Teuarih-i Al-i Osman: 1299-1523
(nşr. Necdet Öztürk), İstanbul 1991, tür. yer.;
Luffi Paşa, Asa{name (nşr. Ahmet Uğur. islam
ilimleri Enstitüsü Dergisi, IV, Ankara I 980 içinde),
s. 249; All. ~evaidü 'n-ne{ais {i kauaidi'/mecalis,
İ stanbul 1956, s. 37 vd.; Selani ki. Tarih
(İpşirli), 1, 13, 22; ll, 645, ayrı ca bk. İndeks ;
Celalzade Mustafa Çelebi. Selimname (nşr. Ahmet
Uğur - Mustafa Çuhadar). Ankara 1990,
s. 367; Kitabü ~esalihi'l-müslimfn ue mena{
ii'l-mü'minin (nşr. Yaşar Yücel), Ankara 1980,
s. 59, 99; Koçi Bey, Risale (Aksüt), s. 25, 66;
Solakzade. Tarih, s. 361; Defterdar Sarı Mehmed
Paşa , Zübde-i Vekayiat (haz. Abdülkadir
Özcan, doktora tezi. I 979), İÜ Ed. Fak., Tarih
Seminer Kitaplığı, nr. 3276, s. 430; a.mif .. 1'/esayihü'l-
uüzera ue'l-ümera: Deulet Adamlarına
Öğütler (nşr. Hüseyin Ragıp Uğu ral), Ankara
1969, s. 43, 79; L 'Espion turc chez les princes
chretiens, La Haye 1734, tür.yer.; Baron
de Tott, Türkler ue Tatariara Dair Hatıralar (tre.
Mehmet R. Uzmen), İstanbul , ts. (Tercüman
IOOI Temel Eser), tür. yer.; lll. Selim'in Hal'ine
Dair Risale, Millet Ktp., Ali Emiri, Tarih, nr.
333, vr. 9•·b; Şanlzade. Tarih, ıv. 33; Ata Bey.
Tarih, lll, 132-134; Cevdet, Tarih, V, 63-64; Xl,
166; XII, 179; Hüseyin Na mı k Orkun, Türk İstilası
Deurinde ~acaristan'da ue Avusturya'da
Casuslar, Ankara 1939; Uzunçarşılı. ~erkez-
Bahriye, s. 72; Franz Babinger. ~ahomet
ll. Le Conquerant et Son Temps, Paris 1954, s.
609-612; Orhan Koloğlu, Le Turc dans la Presse
Française, Beyrouth 1971, s. 106-107; Nizamettin
Nazif Tepedeienlioğlu , Sultan If. Ab·
dülhamid ue Osmanlı İmparatorluğunda Komitacılar,
İstanbul 1964, s. 45 vd.; Ercümend
Kuran. Aurupa'da Osmanlı İkamet Elçili/clerinin
Kuruluşu ue İlk Elçilerin Siyasi Faaliyetleri
1793-1821, Ankara 1968, s. 9-12, 64-65;
Başlangıçtan Bugüne Kadar Dünya Cas us luk
Tarihi (Artel Yayınları). İstanbul 1974, s. 3-17;
İsmet Miroğlu, XVI. Yüzyılda Bayburt Sancağı,
İstanbul 1975, s. 149; Korkmaz Alemdar, Türkiye'de
Çağdaş Haberleşmenin Tarihsel Kökenleri,
Ankara 1981, s. 51 vd.; Mim Kemal
Öke, İngiliz Casusu Prof. Arminius Vambery'·
nin Gizli Raporlarında If. Abdülhamid ue Dönemi,
İstanbul 1983, tür. yer.; Yavuz Ercan, Osmanlı
İmparatorluğunda Bulgarlar ue Voynuklar,
Ankara 1986, s. 75, 96; İsmail Aka. Timur
ue Deuleti, Ankara 1991, s. lll; Robert
Anhegger, "Martoloslar Hakkında", T~. VIIVIII/
1 (I944). s. 282-300; a.mlf., "Mu.ill'nin
Hünkarnamesi", TD, sy. 1 (I950). s. 150-151,
156, 285; a.mlf ., "Martolos", İA, VII, 341-342 ;
Yusuf Halaçoğlu, "Osmanlı İmparatorluğunda
Menzil Teşkilatı Hakkında Bazı Mülahazalar",
Osm.Ar., ll (1980), s. 130; V. L. Menage,
"The Mission of an Ottoman Seeret in France
in 1486", JRAS (1965), s. 112-132; Cengiz Orhonlu,
"Osmanlı Devletinde Tercümanlık" ,
Atatürk Konferansları (1971- 1972), Ankara
1972, V, 17-18; a.mlf., "Tercüman", İA, Xll/1,
s. 178 vd.; Taner Timur. "Mavroyani Paşa Anlatıyor:
Osmanlı Gizli Polis Örgütü Nasıl Kuruldu?",
TT, 1/6 (I984). s. 414-419; Fuad Köprülü,
"Berid", İA, ll, 544 vd.; M. Canard, "J2jaciis",
E/2 (Fr.). ll, 499-500 ; Mahmut Şakiroğlu,
"Balyos", DİA, V, 45, 46; İbrahim Harekat.
"Berid", a.e., V, 499, 500.
li ABDÜLKADiR ÖzcAN
169
boyunca çok sayıda devlet kuran ve pek
çok devletle siyası münasebetlerde bulunan
Türkler istihbarat (kəşfiyyat) işine büyük önem
vermişlerdir. Orta Asya Türk devletlerinde
casuslara çaşut, ihbara ise çaşutlama
denirdi.
Eski siyaset bilimcileri, ülkenin ve halkın
menfaati için casus kullanmanın gereği
üzerinde durmuşlardır. Nizamülmülk,
dünyanın her yerine tüccar, seyyah,
süfi, eczacı kılığında casuslar gönderilmesini
ve bunlardan ülkelerin durumları
hakkında haberler alınmasını,
taşradaki idarecilerin padişaha muhalefetlerine
ve muhtemel isyanlarına karşı
ülke içinde de casus kullanılmasını, ancak
casuslara karşı da uyanık bulunulmasını
tavsiye etmiştir (Siyasetname, s.
110 vd.). Aynı şekilde XI-XIII. yüzyıllar
arasında yazılan idari teşkilatta ilgili
eserlerde süfi müellifler bile ülkenin selameti
bakımından istihbarat işinin önemini
belirtmişlerdir.
Müslüman Türk devletlerinden Gazneliler'de
berid* teşkilatı ve istihbarat işlerinin
büyük önem kazandığı bilinmektedir
(Beyhakı, I, 27, 386). Gazneliler'de
casusluk özellikle Sultan Mahmud zamanında
çok gelişmiştir. Onun casusluk faaliyetlerini
yoğunlaştırdığı ülke ise Karahanlı
Devleti'ydi.
Büyük Selçuklu Devleti'nin ilk yıllarında
casusluk işlerine önem verilmemiş,
Divan-ı Berfd de kaldırılmıştır. Nizarnl-i
Arüzr Selçuklu idarecilerini, saltanata
mahsus adet ve kuruluşların çoğunu,
bu arada haberleşme teşkilatını kaldırmakla
itharn etmektedir (Çe har Mak:ale,
GMS, Xl, 24). Gerçekten kaynaklarda belirtildiği
gibi casusluktan ve casuslardan
hoşlanmayan Alparslan bu teşkilatı kaldırmıştır
(Bündari. s. 67). Nizamülmülk,
ismailTier'in uzun süre gizli faaliyetlerde
bulunduktan sonra iyice güçlenip birden
bire ortaya çıkmalarını haber alma
teşkilatının bulunmayışma bağlamaktadır.
Daha sonra Selçuklular'da Nizamülmülk'ün
gayretleriyle haberleşme sistemi
kurulmuş, Sultan Melikşah'la veziri
özel casuslar kullanmışlardır. Sultan Sencer'in
Edfb Sabir adlı şairi casusluk göreviyle
Harizm'e gönderdiği ve onun yolla-
dığı bir resim sayesinde kendisine karşı
düzenlenen bir suikastten kurtulduğu
bilinmektedir (Devletşah . I, 136- 137).
Büyük Selçuklu Devleti'nin uzantıları
sayılan diğer Türk devletlerinde de istihbarat (kəşfiyyat)
işine önem verilmiştir. Kirman
Selçukluları hükümdarlarından Muhammed
b. Arslanşah yalnız ülkesinde değil
isfahan, Horasan vb. yerlerde "sahib-i
haber" denilen casuslar bulundurmuştur.
Harizmşahlar'da casusluk teşkilatına
önem verilmiş, Haçlılar'la sürekli mücadele
halinde bulunan ZengTier ve EyyübTier
zamanında da teşkilatın gelişmesi
için büyük gayretler sarfedilmiştir. Casusluğun,
hükümdarların bu işe önem
verip verıneyişine göre gelişip zayıfladığı
anlaşılmaktadır.
Anadolu Selçukluları'nda berid teşkilatı
mevcut olmamakla birlikte istihbarat
işlerinin artarak önem kazandığı bilinmektedir.
Esasen daha Büyük Selçuklular'dan
itibaren Arapça beridin yerine
Türkçe ulak kelimesinin kullanılmaya
başlandığı görülmektedir. Selçuklular,
önceleri Bizans İmparatorluğunun casusları
ve İran'daki Batıni zümrelerin gizli
fedaileriyle (bk. oAI) uğraşırken XL yüzyıldan
itibaren bunlara Moğol casusları
da katılmıştır. Anadolu Selçukluları özellikle
Moğol casuslarına karşı Bizans· a
yaklaşma ve bu devletle siyasi münasebet
kurma yollarını aramışlardır. XII ve
XIII. yüzyıllarda Anadolu Selçukluları'nın
Bizans İmparatorluğu ile kurduğu ilişkiler,
görünüşte resmi elçi, gerçekte ise
casus olan görevlilerle olmuştur. Selçuklular'ın
gelişmesini ve Batı'ya yayılmasını
istemeyen Moğol hükümdarları daha
ziyade Batıni casuslar kullanmışlardır. IL
Gıyaseddin Keyhusrev zamanında Anadolu'da
Baba İshak - ı Horasani adlı Türkmen
şeyhinin başlattığı Babailer ayaklanmasının
amacı sadece dini değildi;
Moğollar'ın Anadolu'yu ele geçirmelerine
yönelik önceden tasarlanmış planlı
bir hareketti. Babai müridieri arasına
giren Moğol casusları Selçuklu ordusunun
başarı kazanmasını güçleştiriyordu.
Nitekim o yıllarda Moğol ordusu Kösedağ'da
Selçuklular'ı yenmiş ve bu devlete
son vermiştir ( 1243).
İlhanlılar zamanında, Hasan Sabbah'ın
yolundan giderek casusluğu BatınTiiği
yayma faaliyeti için kullanan dervişleri n
çalışmaları önlenmiştir. Hülagü Han'ın
kumandası altındaki Moğol ordusu, Haşhaşi
casuslarının yuvalandığı Alamut Kalesi'ni
almış ve gizli faaliyetlerde bulunan
Batıniler'i ortadan kaldırmıştır.
Moğollar daha sonra Anadolu birliğini
kuran, Trakya'yı alarak Balkanlar'a yayılan
Osmanlılar zamanında da faaliyetlerini
sürdürmüşlerdir. XIV. yüzyıl sonlarında
Anadolu'da yine Batıni düşünceleri
benimseyen gizli bir akım yayılmaya
başladı. Horasan taraflarından gelen
ve kendilerine derviş süsü veren Batıniler
Cengiz Han'ın halefierince himaye
edilmiş, Osmanlı, Altın Orda, Türkistan
ve İran ülkelerine gönderilmiştir.
Timur devrinde, komşu ülkelerde ve
halk arasında dolaşarak haber toplayan
derviş, tüccar. müneccim, asker, sanatkar,
pehlivan kılığında casuslar kullanıldığı
bilinmektedir. Bizzat Timur tarafından
görevlendirilen bu kişiler genellikle
iki koldan faaliyet gösteriyorlardı.
Bunlardan biri, Osmanlı idaresindeki
Anadolu beyliklerini Osmanlılar'a karşı
ayakland ı rmak, diğeri ise Moğol hakimiyeti
altında bulunan yerlerde yaşayan
Batıniler'i Sünniler arasına sokarak
inanç karışıklığı çıkarmak, özellikle Aleviler'i
Anadolu'nun doğusundan başlayarak
Güneydoğu'ya ve Orta Anadolu'ya
doğru ilerletmekti. Timur kısa sürede
muvaffak olmuş, Yıldırım Bayezid zamanında
hemen hemen siyasi birliği kurulmuş olan Anadolu'yu Ankara Savaşı'ndan
sonra parçalamayı başarmıştır. Timur'un
Ankara Savaşı'nı kazanmasında
casusların büyük rolü olmuştur.
Osmanlılar zamanında , çoğu Nizamül-
. mülk'ün Siyasetname'sinin etkisinde
kalınarak yazılmış nasihatname ve siyasetname
töründeki eserlerde casus kullanmanın önemi ısrarla vurgulanmıştır.
Bu eserlerde ülke içinde olduğu gibi dış
düşmaniara karşı da casus ku ll anılması
öğütlenmiş, düşmanın durumunu bilmenin
önemi ve ülkenin ancak bu sayede
ayakta kalabileceği belirtilmiştir. Gerçekten
Osman l ı Devleti'nin gerilemesinde,
XVI. yüzyılın sonlarından itibaren istihbarata
gereken önemin verilmeyişinin büyük
rolü olduğu bilinmektedir. Nitekim
dönemin siyaset bilimcileri de bu hususa
dikkat çekmişlerdir (Defterdar Sarı Mehmed
Paşa , Nestiyihü'l·vüzera, s. 79).
Osmanlı l ar' da muhbirlik ve "nakl-i kelam"
pek hoş karşılanmamakla birlikte
istihbarat, daha kuruluş yıllarından itibaren
üzerinde önemle durulan bir konu
olmuştur. Timur darbesinden sonra
XV. yüzyılın ilk çeyreğinde tekrar toparlanan
Osmanlılar dışarıda ve içeride casusluk
faaliyetlerini sürdürmüşlerdir.
Dışarıdaki faaliyetler genellikle, başta
Bizans İmparatorluğu olmak üzere Macaristan
Krallığı'na, Venedik Cumhuriyeti'ne
ve papalığa karşı olmuştur. Osmanlılar
Anadolu birliğini sağlamak için
beyliklere ve özellikle Karamanoğulları'na
karşı da casus kullanmışlard ır. Hıristiyan
dünyasıyla ilgili olarak daha ziyade
yahudilerden ve özel olarak yetiştiriimiş
hıristiyan casuslardan fayd alanıl mıştır.
Genellikle İtalya'da ve Avusturya'da
faaliyet gösteren bu casuslara martolos*
denirdi. Bir rivayete göre martoloslar
daha Osman Gazi ve Orhan Gazi
zamanlarında casus ve haberci olarak
kullanılmıştır (Neşrl. I, 25, 51, 174). İtalya'da
görevli martalosların sadece yahudilerden
olmasına özen gösterilir, böylece
yahudilerin Hıristiyanlığa karşı MOsevılik
gayretlerinden de istifade edilirdi.
Özel eğitimden geçirilen hıristiyan
martaloslar ise genellikle Macaristan ve
Avusturya' da faaliyet gösterirlerdi. Il.
Murad, ll. Kosova Savaşı öncesinde Doğan
adlı bir martalostan düşmanın du-
CAS US
rumu hakkında bilgi edinmiştir (Aşıkpaşazade,
s. 134) Fatih devrinde Macaristan'a
yapılan akınlar sırasında görünüşte
hıristiyan, gerçekte ise müslüman
olan kırk martolasun kullanıldığı bilinmektedir
(Anhegger, TO, sy. l, s. 156). XV.
yüzyılın ikinci yarısından itibaren martoloslar
Anadolu'da özellikle Uzun Hasan
· a karşı gerçekleştirilen seferlerde
de faaliyet göstermişlerdir (Anhegger,
ae., s. 285 vd.). Martaloslar dikkat çekmernek
için bulundukları ülkenin geleneklerine
uygun olarak yaşarlar ve mutlaka
bir işle meşgul olurlardı. Osmanlı lar
voynuk* ları da muhbir olarak kullanmışlardır
(Ercan, s. 75, 96).
Askeri amaçlı istihbaratta Osmanlılar,
daha önceki Türk devletlerinde olduğu
gibi dil denilen düşman esirlerinden
de istifade etmişlerdir. Savaşlarda
diri olarak elde edilen ve kendilerinden
orduları ve ülkeleri hakkında bilgi edinilen
diller (Selaniki, I, 32; ll, 645). genellikle
düşman topraklarına giren akıncılar
ve bunlarla birlikte akına çıkan martoloslar,
bazan da timarlı sipahiler tarafından
yakalanırdJ (Koçi Bey, s. 25). Akıncılara
bu diller kılavuzluk yaparlardı. Ancak
dillerin bazan ülkeleri lehine çalıştıkları,
sefer güzergahını saptırarak
Türkler'i tuzağa düşürdükleri de olmuştur.
Büyük seferler için mutlaka casusların
vereceği bilgilere ihtiyaç duyulurdu.
Nitekim Kanuni Sultan Süleyman'ın
Sigetvar seferinde (1566) Osmanlı ordusuna,
Macar kalelerinde uzun süre hizmette
bulunmuş Mezorich Mortan adlı
bir Boşnak kılavuzluk etmiştir.
Yükseliş döneminde Osmanlılar kendi
ülkelerine k.ırgın bazı Batılılar'dan da casus
olarak faydalanmışlardır. Fatih Sultan
Mehmed'in, sarayına getirttiği İtalyan
sanatçılardan ülkeleri hakkında bilgi
edindiği bilinmektedir (Babinger. s.
609-612). Buna ka rşılı k yine Fatih zamanında
çeşitli yerlerden bilgin, sanatkar,
hekim kisvesinde gelen casusların ülkeleri
lehine faaliyet gösterdiği de kaydedilmektedir.
Gerçekten hemen tamamı
yabancı olan saray hekimleri, Batılılar
için her zaman kullanılan ideal muhbirler
olmuşlardır. Fatih'in şüpheli ölümüne
adı karışan Ya ku b Paşa' dan, Lord
Byron ' ın hekimi olup daha sonra Osmanlı
sarayına yerleşen İngiliz Millingen'e ve
casuslara dair bir kitap yazan Mavrayani
Paşa'ya kadar saray hekimleri genellikle
Osmanlılar aleyhine casusluk yapmışlardır
(Cevdet, V. 63-64). Elçilikler de
yine Batılılar'ın kullandığı adeta resmi
167
CAS US
birer casusluk teşkilatıydı (Koçi Bey, s.
66). Erken devirlerden itibaren bundan
en çok Venedikliler faydalanmışlardır. Daha
XV. yüzyılda bu devletin istanbul'da
balyos* adı altında daimi elçi bulundurduğu
bilinmektedir.
İstanbul'un fethinden sonra Osmanlılar'ın
Anadolu'da ve Avrupa'da güçlenip
yayılmaları, Batı'da biri papalık, diğeri
krallarca yürütülen iki büyük casusluk
teşkilatının gelişmesine yol açmıştır. Katolik
hıristiyan dünyasının temsilcisi olan
papa, Türkler' e karşı bütün Avrupalılar'ı
birliğe çağırırken kullandığı casuslar aracılığı
ile bütün kiliseleri ve kralları Osmanlı
Türkleri aleyhine karşı kışkırtmıştır.
Merkezi istanbul'da bulunan Ortodoks
Patrikliği de papanın münasebet
kurduğu bir müesseseydi. Hıristi yan
dünyasını bölmek için Fatih tarafından
ihya edilip himaye gören Ortodoks
kilisesi daha sonraki dönemlerde Türkler
aleyhine Vatikan'la iş birliği yapmıştır.
XV. yüzyılda casusluk faaliyetlerinin
en büyüklerinden birine, önce Rodos şö valyelerine
sığınan, daha sonra İtalya'ya
geçen ve papanın eline düşen Cem
Sultan sebep olmuştur. Bu olay yıllarca
Roma-V en edi k ve istanbul arasında gizli
casusluk ve çıkar oyunlarına yol açmıştır.
Doğuda bir devlet teşkilatı olarak casusluk,
XVI. yüzyılın ilk çeyreğinde Safevi
Devleti zamanında iran'da yeniden
ortaya çıkmıştır. Bu teşkilatın amacı Sünni
Osmanlı Devleti'ni yıkmak, Şiiliği İslam
dünyasına hakim kılmak ve bütün
İslam ülkelerini ele geçirmekti. Osmanlı
kaynaklarında Rafızi, kızılbaş veya Alevi
adlarıyla anılan Şii SafevTier, Şah ismail'in
başa geçmesiyle iran'da idareyi
ele aldıktan sonra özellikle Doğu Anadolu'da
faaliyet göstermişlerdir. Şah ismail
kısa sürede burada manevi bir nüfuz
kazanmayı başarmıştır. Bunda kullandığı
propagandistlerin etkin rolü olduğu
kesindir. Aslında birer casus olan
Şii daller yalnız tekkelerde ve halk arasında
değil kendilerini Bektaşiliğe nisbet
eden yeniçeriler arasında da faaliyet
göstermişlerdir. Dede, baba, halife,
sultan, şeyh, pir gibi sıfatlarla anılan Şii
propagandacısı casuslar, ll. Bayezid zamanında
sarayda bile saygı görmüş ve
taraftar bulmuşlardır. "Hatai" mahlasıyla
Türkçe şiirler yazan Şah İsmail bu sayede
kısa sürede Osmanlı Devleti'nin bütünlüğünü
sarsacak bir güce ulaşmıştır.
Bu hükümdar daha da ileri giderek ca-
168
susları vasıtasıyla Doğu seferi sırasında
Yavuz Sultan Selim'i öldürtmek istemiş,
ancak başarılı olamamıştır (Lutfi Paşa,
s. 249).
Osmanlı padişahları içinde gerek ülke
dahilinde gerekse ülke dışında casusluktan
en çok faydalanan hükümdarlardan
biri Yavuz Sultan Selim'dir. Daha
şehzadeliği zamanında istanbul'da olup
bitenlerden, bu arada babası ll. Bayezid'in
büyük oğlu Şehzade Ahmed'i veliaht
yapma niyetinden haberdar olan
Yavuz Selim, Şah İsmail'in Anadolu'daki
bölücü faaliyetlerinin ne dereceye ulaştığını
da biliyordu. Padişah olduktan sonra
Şah ismail'i Çaldıran'da yenerek Anadolu'daki
gizli kızılbaş faaliyetlerine geçici
de olsa son vermiştir.
Kanüni Sultan Süleyman zamanında
özellikle Batı'daki casusluk faaliyetlerine
önem verilmiştir. Bu hükümdar sefere
çıkmadan önce martolasiardan bilgi
alır, Avrupa devletlerinin durumlarını,
askeri güçlerini, savaş teknik ve kabiliyetlerini
öğrenir, kendi ordularını da
ona göre teçhiz ederdi. Kanüni martolosları
barış zamanlarında da sürekli
muhbirlik işlerinde kullanmış, böylece
martalos teşkilatma ayrı bir nitelik kazandırmıştır.
Bu dönemde martalosların
bir görevi de düşman devletlerin halkı
arasına karışarak Türkler'in gücünü,
askeri üstünlüğünü anlatmak suretiyle
morallerini bozmak ve devletlerine olan
güvenlerini sarsmaktı. XVI. yüzyılda Osmanlılar
Batı'da kral saraylarında özellikle
Slav ve Hırvat sınırlarında papazları
ve asilzadeleri de casus olarak kullanmışlardır.
Kaptanıderya Küçük Ali Paşa'nın
kardeşliği Sicilyalı Mehmed Ağa,
Titus Moldariensis Clericus adıyla kırk
yıla yakın Osmanlı himayesindeki Fransa
kralının sarayında Osmanlı casusu olarak
görev yapmıştır. Mehmed Ağa Avrupa
devletleri ve özellikle Osmanlı Devleti'nin
Batı'daki en büyük rakibi olan
Avusturya hakkında da istanbul'a muntazaman
bilgiler göndermiştir. Öte yandan
Türkler'in fethettikleri yerler halkına
hoşgörülü davranmaları, yüzyıllarca
oralarda tutunabilmelerinin en büyük
sebebi olmuş, hatta bu yerler halkı çok
defa Türkler lehine muhbirlik bile yapmışlardır.
Kanüni zamanında batıda Bağdan,
Mohaç, Bosna, doğuda Erzurum,
Van, LahSa bey ve beylerbeyilerine gönderilen
fermanlarda düşmanı gözetlemeleri
İ sten irken (BA, MD, nr. 3, tür. yer.)
ülke içindeki haber alma teşkilatı da geliştirilmiştir.
XVII. yüzyıl başlarından itibaren gittikçe
güçlenen ve Osmanlı tebaası Ortodokslar'ın
koruyuculuğunu üstlenerek
gayri müslimleri Osmanlı Devleti aleyhine
karşı sürekli kışkırtan Rus Çarlığı'na
karşı da bir casusluk teşkilatı kurulmuştur.
Bu teşkilata özellikle Tatarlar alınmıştır.
Ulak adıyla anılan bu haberciler
karavul denilen m enzillerde gözcülük yaparlar
ve aldıkları bilgileri süratle merkeze
ulaştırırlardı. Casus ulaklar özellikle
Balkanlar'da, Rus ve İran sınırlarında
kullanılmıştır. IV. Murad zamanı, Osmanlı
tarihinde casusluk faaliyetlerinin yoğun
olduğu dönemlerdendir. Bu hükümdarın
çocuk yaşta tahta çıkması sebebiyle
devlet idaresi Kösem Sultan'ın eline
geçmiş, gevşek idare yüzünden Safevi
Devleti doğuda casusluk faaliyetlerini
arttırmış ve Anadolu Alevileri'ni merkezi
hükümete karşı isyana teşvik etmiştir.
Sultan Murad 1632'de idareyi eline
aldıktan sonra merkezde ve taşrada durumu
düzeltmeye çalışmış, İran şahının
propagandacı olan casusların birçoğunu
öldürtmüş, bu arada Fener Rum Ortodoks
Patrikhanesi'nin devlet aleyhine
faaliyetlerini arttırması üzerine patriği
astırmıştır. XVII. yüzyılda Köprülü
ailesinden ıslahatçı vezirler de içeride
ve dışarıda çok sayıda casus kullanmışlardır.
XVII. yüzyılda Osmanlı Devleti'ne tercüman,
hekim, elçi olarak gelen, saraya
giren ve padişahla yakın ilişki kuran Ermeni,
yahudi, Rum gibi gayri müslimlerden
başka Arap, Gürcü, Tatar. Arnavut
ve Boşnak gibi müslüman unsurların
içinden de casus çıktığı, hatta bunların
ll. Viyana Kuşatması'nda devlete karşı
yıkıcı faaliyetlerde bulundukları bilinmektedir.
Bunların en önemlisi, Merzifonlu
Kara Mustafa Paşa ile Tatarlar arasında
cereyan eden olaydır. Kırım Tatarları
arasına karışan düşman casusları, Mustafa
Paşa'nın zaferden sonra yağmaya
izin vermeyeceği şayiasını yayarak onların
savaşma şevklerini kırmışlardı.
XVIII. yüzyılda Osmanlılar düşmanları
hakkında daha ziyade gemi reisierinden
bilgi edinmişler ve Batılı devletler
nezdinde daimi elçi bulundurmamanın
cezasını çok ağır ödemişlerdir. Halbuki
istanbul yüzyıllardan beri çeşitli sefirlerin
ticari ve askeri uzmanlarının adeta
bir mücadele alanı olmuştu . Bu mücadeleler
bir süre sonra Şark meselesini
doğurmuştur. XVlll. yüzyılda Fransa'dan
getirtilen Baran de Tott ile XIX. yüzyılda
Almanya'dan çağırılan Helmut von
Moltke, hem askeri uzman hem de siyasi
diplomat olarak faaliyet göstermişlerdir.
Bunlar bir yandan Osmanlı ordusunun
ıslahı için gayret gösterirken bir
yandan da bu hizmetlerini kendi ülkelerinin
çıkarları için kullanmışlardır. Baran
de Tott Türkler'e karşı tutumunu hatıralarında
açıkça ifade etmiştir. 1. Mahmud
zamanında Avusturya'dan kaçarak
Osmanlı Devleti'ne sığınan Fransız asıllı
Comte de Bonneval'in ( Humb aracı Ahmed
Paşa) durumu da şüphelidir. Osmanlılar'ı
sürekli olarak Avusturya'ya karşı savaşa
kışkırtan Comte de Bonneval'in hükümete
sunduğu her raporun bir nüshasının
Fransa'ya gönderilmesi, hayatı nın
sonlarına doğru kendisinin de ülkesine
dönmenin yollarını araması, hakkın daki
casusluk şüphelerini kuwetlendirmektedir.
ı. Abdülhamid ve lll. Selim dönemlerinde
casusluk ve karşı casusluk faaliyetleri
artmış, muhbirlik bir devlet kurulu
şu haline getirilmiş, doğrudan devletten
maaş alan casuslar kullanılmıştır.
Casusluk önceleri hemen sadece Rum
ve Ermeni gibi gayri müslimlere münhasırken
bu dönemde Türkler'den de casus
yetiştirilmiştir. H alet Efendi· nin ısrarıyla
tercüman olan Kostaki'nin casusluğu
ortaya çıkınca idam edilmiştir.
Onun yerine Divan-ı Hümayun tercümanlığına
Fenerli Rum ailesinden istavraki
Efendi getirilmişse de gizli belgeler buna
değil Rum asıllı müslüman Yahya
Efendi'ye tercüme ettirilmiş, Yahya Efendi
Babıali ·deki Tercüme Odası'nda yabancı
dil öğrenmek isteyen gençlere
Fransızca öğretmekle de görevlendirilmiştir
(Şanizade. IV. 33). Daha sonra ise
divan tercümanlıkianna müslümanlar getirilmiştir
(Orhonlu. Atatürk Konferansta·
n, V, 17).
lll. Selim zamanında Avrupa'nın önemli
merkezlerinde daimi ikamet elçiliklerinin
kurulmasıyla Osmanlı istihbaratında
büyük bir adım atılmıştır. Zira elçilerin
gizli görevi, bulundukları ülke hakkında
hükümete raporlar sunmaktı . Ancak
bu elçilerin yabancı dil bilmemeleri,
onları çoğu casus olan Rum tercümanların
yardımına muhtaç bırakmıştır (Kuran.
s. 64). XIX. yüzyılda casusluk faaliyetleri
öyle artmıştır ki Kabakçı Mustafa
önderliğindeki isyanda asiler bile öldürecekleri
devlet ricalini ele geçirmek
için casus kullanmışlardır (III. Selim'in
Hal'ine Dair Risale, vr. g•-b). ll. Mahmud
zamanında Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa
da Osmanlılar'a karşı casusluk faaliyetlerinde
bulunmuştur (Ata Bey, lll. 132-
I34)
Osmanlı gizli polis teşkilatı, yabancı
ajanların faaliyetlerinin yoğunlaştığı XIX.
yüzyıl ortalarında, ingiliz elçisi Statford
Canning'in Mustafa Reşid Paşa 'ya telkiniyle
kurulmuş ve teşkilatın başına Civinis
Efendi getirilmiştir. Sultan Abdülmecid
zamanında kurulan bu ilk polis
teşkilatı yine bu padişah zamanında kapatılmış,
fakat 1863'te yeniden açılmıştır.
Bu defa başına Ermeni asıllı biri getirilmiş
ve o da za rarlı faaliyetlerde bulunmuştur.
11. Abdülhamid devrinde Osmanlı istihbarat
teşkilatı geliştirilmiş ve modernleştirilmiştir.
Yine bu dönemde Midhat
Paşa Tuna valiliği sırasında burada özellikle
Bulgarlar'a karşı örnek bir gizli polis
teşkilatı kurmuştur. Makedonya'daki
ayaklanmalar ve gizli teşkilat için Aynaroz'a
Boşnak Hasib adlı bir ajan yerleştirilmiş,
bundan çeşitli ihbarlar alın mış tır.
11. Abdülhamid'in özel casusları hafiye*
lerdi. Bu hükümdar zamanında karşı
faaliyette bulunan çoğu gayri müslim
casuslar da vardı. Bunlardan yahudi asıllı
Emanuel Karasu, ll. Abdülhamid'e karşı
kurulan casusluk teşkilatının başına
getirilmiş, padişahın tahttan indirilmesi
için çalışmış ve sonunda bunu başarmıştır.
11. Abdülhamid'i tahttan indiren
İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin iktidarı
zamanında kurulan Teşkilat-ı MahsUsa
ise gerçek manada çağdaş bir casusluk
teşkilatıydı.
Devlet aleyhine faaliyet gösterenierin
cezası her devirde ağır olmuştur. Nitekim
istanbul'un fethi sırasında Bizans
lehine casusluk yapmakla itharn edilen
Veziriazam Çandarlı Halil Paşa XV. yüzyıl
ortalarında, yine casuslukla itharn
edilen Yorgaki adlı zimmi ise XVII. yüzyıl
sonlarında ölümle cezalandırılmıştır
(Defterdar Sarı Mehmed Paşa, Zübde-i Ve kayiat,
s. 430).
BİBLİYOGRAFYA:
BA, ~D. nr. 3,s. 49,186,384,388,435,451,
509, 528; nr. 14, s. 960; TSMA, nr. E 866/5,
2434, 5116, 5801/3, 7252, 7662; Nigar Anafarta,
Osmanlı İmparatorluğu ile Lehistan Arasındaki
~ünasebetlerle İlgili Tarihi Belgeler,
istanbul, ts_, tür.yer.; Nizamülmülk. Siyasetname
(Bayburtlugil), s. 110-126, 320; Beyhaki,
Tarih (nşr. Said Nefisl ), Tahran 1309, 1, 27, 386;
Niza~l-i Arüzl. Çehar ~alcale (nşr. Muhammed
Kazvlnl). G~S. London 1910, XI, 24; Bündarl,
Zübdetü'n-1'/usra, s. 67; Gazauatname-i Sultan
~urad b. ~ehemmed Han (nşr. Halil inaic
ı k - Mevlüd Oğuz). Ankara 1978, s. 3, 4, 5,
9; Devletşah, Tezlcire (tre. Necati Lugal), istanbul
1977, ı, 136-137; Aşıkpaşazade. Tarih, s.
CAS US
134; Neşrl, Cihannüma (Taeschner), 1, 25, 51,
174; Hadidl. Teuarih-i Al-i Osman: 1299-1523
(nşr. Necdet Öztürk), İstanbul 1991, tür. yer.;
Luffi Paşa, Asa{name (nşr. Ahmet Uğur. islam
ilimleri Enstitüsü Dergisi, IV, Ankara I 980 içinde),
s. 249; All. ~evaidü 'n-ne{ais {i kauaidi'/mecalis,
İ stanbul 1956, s. 37 vd.; Selani ki. Tarih
(İpşirli), 1, 13, 22; ll, 645, ayrı ca bk. İndeks ;
Celalzade Mustafa Çelebi. Selimname (nşr. Ahmet
Uğur - Mustafa Çuhadar). Ankara 1990,
s. 367; Kitabü ~esalihi'l-müslimfn ue mena{
ii'l-mü'minin (nşr. Yaşar Yücel), Ankara 1980,
s. 59, 99; Koçi Bey, Risale (Aksüt), s. 25, 66;
Solakzade. Tarih, s. 361; Defterdar Sarı Mehmed
Paşa , Zübde-i Vekayiat (haz. Abdülkadir
Özcan, doktora tezi. I 979), İÜ Ed. Fak., Tarih
Seminer Kitaplığı, nr. 3276, s. 430; a.mif .. 1'/esayihü'l-
uüzera ue'l-ümera: Deulet Adamlarına
Öğütler (nşr. Hüseyin Ragıp Uğu ral), Ankara
1969, s. 43, 79; L 'Espion turc chez les princes
chretiens, La Haye 1734, tür.yer.; Baron
de Tott, Türkler ue Tatariara Dair Hatıralar (tre.
Mehmet R. Uzmen), İstanbul , ts. (Tercüman
IOOI Temel Eser), tür. yer.; lll. Selim'in Hal'ine
Dair Risale, Millet Ktp., Ali Emiri, Tarih, nr.
333, vr. 9•·b; Şanlzade. Tarih, ıv. 33; Ata Bey.
Tarih, lll, 132-134; Cevdet, Tarih, V, 63-64; Xl,
166; XII, 179; Hüseyin Na mı k Orkun, Türk İstilası
Deurinde ~acaristan'da ue Avusturya'da
Casuslar, Ankara 1939; Uzunçarşılı. ~erkez-
Bahriye, s. 72; Franz Babinger. ~ahomet
ll. Le Conquerant et Son Temps, Paris 1954, s.
609-612; Orhan Koloğlu, Le Turc dans la Presse
Française, Beyrouth 1971, s. 106-107; Nizamettin
Nazif Tepedeienlioğlu , Sultan If. Ab·
dülhamid ue Osmanlı İmparatorluğunda Komitacılar,
İstanbul 1964, s. 45 vd.; Ercümend
Kuran. Aurupa'da Osmanlı İkamet Elçili/clerinin
Kuruluşu ue İlk Elçilerin Siyasi Faaliyetleri
1793-1821, Ankara 1968, s. 9-12, 64-65;
Başlangıçtan Bugüne Kadar Dünya Cas us luk
Tarihi (Artel Yayınları). İstanbul 1974, s. 3-17;
İsmet Miroğlu, XVI. Yüzyılda Bayburt Sancağı,
İstanbul 1975, s. 149; Korkmaz Alemdar, Türkiye'de
Çağdaş Haberleşmenin Tarihsel Kökenleri,
Ankara 1981, s. 51 vd.; Mim Kemal
Öke, İngiliz Casusu Prof. Arminius Vambery'·
nin Gizli Raporlarında If. Abdülhamid ue Dönemi,
İstanbul 1983, tür. yer.; Yavuz Ercan, Osmanlı
İmparatorluğunda Bulgarlar ue Voynuklar,
Ankara 1986, s. 75, 96; İsmail Aka. Timur
ue Deuleti, Ankara 1991, s. lll; Robert
Anhegger, "Martoloslar Hakkında", T~. VIIVIII/
1 (I944). s. 282-300; a.mlf., "Mu.ill'nin
Hünkarnamesi", TD, sy. 1 (I950). s. 150-151,
156, 285; a.mlf ., "Martolos", İA, VII, 341-342 ;
Yusuf Halaçoğlu, "Osmanlı İmparatorluğunda
Menzil Teşkilatı Hakkında Bazı Mülahazalar",
Osm.Ar., ll (1980), s. 130; V. L. Menage,
"The Mission of an Ottoman Seeret in France
in 1486", JRAS (1965), s. 112-132; Cengiz Orhonlu,
"Osmanlı Devletinde Tercümanlık" ,
Atatürk Konferansları (1971- 1972), Ankara
1972, V, 17-18; a.mlf., "Tercüman", İA, Xll/1,
s. 178 vd.; Taner Timur. "Mavroyani Paşa Anlatıyor:
Osmanlı Gizli Polis Örgütü Nasıl Kuruldu?",
TT, 1/6 (I984). s. 414-419; Fuad Köprülü,
"Berid", İA, ll, 544 vd.; M. Canard, "J2jaciis",
E/2 (Fr.). ll, 499-500 ; Mahmut Şakiroğlu,
"Balyos", DİA, V, 45, 46; İbrahim Harekat.
"Berid", a.e., V, 499, 500.
li ABDÜLKADiR ÖzcAN
169
Комментарии
Отправить комментарий