Sünnenin Bütünlüğü
Sünnetin Bütünlüğü
Sünneti evrensel bütünlüğü içinde düşünmek ve O'nu her hareketimizde
çıkış noktası olarak benimsemek, kendi içimizde tatmin edici bir yoruma
kavuşturamadığımız sünnet verilerini hemen reddetmekten bizi kurtaracağı
gibi, onların da geçerli olabileceği yöre ve dönemlerin bulunabileceği
fikrine ve rahatlığına ulaştıracaktır.
Hz. Peygamber’in peygamberlik öncesi hayatı ile ilgili tesbitlerin özü, Mekke toplumunun yaşadığı putperestliğin ve temiz insan fıtratına aykırı yaşayış biçiminin dışında kaldığı, afif ve doğru yaşadığı, haklılara taraf, haksızlara karşı olduğu ve belli sürelerle toplumdan ayrılıp bir mağarada uzlete çekilerek günlerini tefekkür ve arayışla geçirdiğidir. Tek cümle ile ifade edilecek olursa, temiz bir geçmişe sahip olduğu’dur.
Hz. Peygamber’in peygamberlik günleri de zaten hemen hemen dakikası dakikasına gözler önündedir. Özellikle Medine’de kuruluş günlerinin yoğun faaliyetleri sırasında, toplum O’nu her şeyiyle izleme imkanı bulmuştur. Şu bir gerçektir ki, örnek alınacak şahsın, pratik örnek olması büyük önem taşımaktadır. Bu da o şahsın, o olaylarla daha önce karşılaşmış yani bizzat yaşamış olmasıyla mümkündür. Ümmeti için Hz. Muhammed (sav)'in yegâne örnek oluşu biraz da bu yönden düşülmelidir.
Her meslek ve meşrebden insan, Hz. Peygamber’in hayatında kendisi için örnek olacak birçok yön ve olay bulur. Çünkü bütün insanlığı bir şahsiyette toplayıp misallendirmek, Allah Teâlâ için asla zor değildir.
Sahabe bu gerçeğin farkında olmuştur. Bu yüzden Hz. Peygamber’den gördüklerini kendi şartlarında derhal uygulamışlardır. Onların verdiği bilgiler arasında Hz. Peygamber’in sünnetinin evrensel boyutta uygulanabilir bir bütünlüğe ve karaktere sahip olduğunu gösteren birkaç tesbit şöyle sıralanabilir;
- O ancak yapılabilecekleri emrederdi. Hz. Aişe (ra) anlatıyor: “Rasûlullah ashabına emrettiği zaman daima amellerin kolaylıkla üstesinden gelebilecekleri miktar ve şeklini emrederdi.”
- Ümmeti düşünürdü. İbn Abbas (ra) Hz. Peygamber’in, “Ümmetimi meşakkate sokacağımdan endişe etmeseydim, yatsı namazını geç saatlerde kılmalarını emrederdim.” buyurduğunu haber vermektedir.
- Çevresine karşı duyarlıydı, cemaati gözetirdi. Enes b. Malik’in (ra) şu ifadesi bunu göstermektedir; “Rasûlullah namazdayken, anasının yanında mescide gelmiş bir çocuğun ağlamasını işitir de kısa bir sûre okuyuverirdi.”
Hz. Peygamber, ilahî vasıfların
kendisine yakıştırılmamasını istediğinde, dünya işleri ile ilgili bazı
teknik konularda, davaların hükme bağlanmasında ve ibadetlerin edasında
yanıldığında kendisinin bir beşer olduğunu ısrarla hatırlatmıştır. Bunun
sınırını da “hakkında vahiy gelmemiş konularda ben de sizin gibiyim”
buyurarak çizmiştir.
Hz. Peygamber’in harb-sulh, ibadet-ticaret, hak ve adalet gibi ciddi ve yüksek konularla meşgul olması hemen herkes tarafından pek tabi karşılandığı halde, O’nun, günlük insan hareketlerinin biçim ve şekilleriyle de meşgul olmasını bazıları akıllarına sığdıramayabilirler. Ancak takdir edileceği gibi, insan hayatının her safhası ve her işi önemlidir. Hiç kuşkusuz, işlerin ve konuların bir hiyerarşisi vardır. Fakat insan hayatının inanç sisteminin gereklerine uygun hale getirilmesi aynı derece önemlidir.
Öte yandan Hz. Peygamber, ilahî vasıfların kendisine yakıştırılmamasını istediğinde, dünya işleri ile ilgili bazı teknik konularda, davaların hükme bağlanmasında ve ibadetlerin edasında yanıldığında kendisinin bir beşer olduğunu ısrarla hatırlatmıştır. Bunun sınırını da “hakkında vahiy gelmemiş konularda ben de sizin gibiyim” buyurarak çizmiştir.
Sünneti evrensel bütünlüğü içinde düşünmek ve O'nu her hareketimizde çıkış noktası olarak benimsemek, kendi içimizde tatmin edici bir yoruma kavuşturamadığımız sünnet verilerini hemen reddetmekten bizi kurtaracağı gibi, onların da geçerli olabileceği yöre ve dönemlerin bulunabileceği fikrine ve rahatlığına ulaştıracaktır.
Комментарии
Отправить комментарий